Elif, gayet şımarıkça laf atmasına devam ediyordu

A -
A +
Dinleyen çocukların neredeyse tamamı çok öfkelenmişti ama ne diyeceklerini bilememenin tutukluluğu vardı.  
 Dinleyen çocuklar çok duygulanmıştı. Kimi burnunu çekiyor, kimi gözlerinden akan yaşları silmekle meşgul…
Ali: İşte yiğit babamın gazi oluşunun hikâyesi böyle. Uzun zaman herkesten saklamış. “Ben vatanım için akıttığım kanımla övünenlerden olmak istemem” diye düşünüp bir sır gibi saklamış. Kıbrıs Harekâtını sorduklarında “Bir göçmen kuş gibi uçtuk ve mevsim değişince de öylesine geri dönüp geldik” diyormuş. Biz de yeni öğrendik. 
 -Ben sanırdım ki bu çeşitten hadiseler hep kitaplarda olurdu. Meğer hakikatmiş de haberimiz yokmuş.
 -Kahramanlık Allah rızası için yapılır ve unutulur arkadaşlar. Nuri Öğretmenimiz hep öyle demiyor mu? Zaten millet kadir kıymetini bilir.
 -Bilir de Ali’nin babasının başından böyle bir hadisenin geçtiğini bilmeyenler ne yapabilir ki?
 -Olsun, o ayrı bir duygu.
Kendi kendine bazı hareketler yapan Ali, ceplerini karıştırıp bir şeyler aradı, en sonunda çıkardığı, ortası çukur acayip bir şeyi arkadaşlarına gösterirken burnunu çekiyordu.
 - Vücudunda sayılamayacak kadar kurşun yarası varmış babacığımın. İşte bu düğme de babamın ceketinden kalan tek hatırası.
 Düğmeyi öpüp başına koyan Ali’ye dik dik bakan ve okula yeni gelmiş Elif, oradaki çocukların aksine bir kahkaha patlatıvermez mi? Anlatılanların tesiriyle hüzünlenen çocuklar, bu beklenmedik gülüş karşısında neye uğradıklarını şaşırdı, başlarını gayriihtiyari sesin geldiği tarafa çevirdiler. Ali ise âdete şoke olmuş, ne diyeceğini, ne yapacağını şaşırmıştı. Havayı düzeltmek isteyen dinleyicilerden Züleyha, biraz öne çıkıp;
 - Tek hatırası olur mu hiç Ali. Bu topraklar, bayrak tepesi, hep babanın ve şehitlerin hatırası değil mi?
Ali, Züleyha’nın ortalığı düzeltmek için araya söylediğini duymamış gibiydi. Bu konuşma kayboldu gitti arada. Dinleyen çocukların neredeyse tamamı çok öfkelenmişti ama ne diyeceklerini bilememenin tutukluluğu vardı. Yerden aldığı bir taşı uzak bir boşluğa fırlatan Elif, oldukça şımarıkça laf atmasına devam ediyordu;
 - Hah hah hah! Senin babanın ceketinde sadece bir düğme mi vardı?
Öyle ya Ali ne deseydi? Sadece yutkundu. Yılmaz da rahat durmuyordu. Elif’ten aldığı cesaretle;
 - Cevap versen ya! Babanın bir düğmesi mi vardı?
 Ali, gözlerinden dökülen yaşlara mâni olamıyordu artık. Çocuklar ne kadar teselli etseler de nafileydi. Dinleyici kızlardan Züleyha, yanındakine alçak sesle;
 - Hah! Bu kız da kim? Bizim buraların çocuklarına hiç benzemiyor.
 - He ya! Ben de ilk defa görüyorum.
 - Dengesiz işte, ne olacak!
 Ali, gözlerini silerek koştu. Fazla uzaklaşmadan tekrar dönüp Elif'in karşısına dikildi, sert sert baktı. Belli ki bir şey diyecekti diyemedi… Elif, daha bir şımarmıştı. Yılmaz’ın da ondan yana çıkması cesaretini artırmış olmalıydı ki aynı şımarıklıkla biraz önce söylediklerini tekrar Ali’nin yüzüne karşı haykırdı. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.