Bugün keyfi yerinde değildi...

A -
A +
Sanki biri onu alıp götürecekmiş gibi hep ürkerek ve korkuyla yaşıyordu...
 
 
Çocukken öğrenmeli en güzel hareketi,
Baharından bilinir senenin bereketi...
Sağa sola bakındı küçük Ali. Rakım Çalapala mektebinin gönderinde ay yıldızlı bayrağımız, nazlı nazlı dalgalanıyordu. Koltuğunun altında kıymetli bir emanet gibi itinayla taşıdığı, gazeteye sarılı kutuyu, yokladı, yürüdü. Sayısını tam bilmiyordu ama tahminine göre bin kişilik talebe ordusunun şen şakrak bağrışmalarının geldiği, Draman'a inen caddenin solundaki asırlık çınarların göründüğü yüksek ihata duvarının dibinden geçti. Mahmurlukları üzerinde tezgâh sahipleri, müşteri kaçırmamak endişesiyle aceleyle yüklerini indiriyorlar, elleriyle temizledikleri tahtaların üzerini allı yeşilli; mevsimin meyve ve sebzeleriyle dolduruyorlardı. Raflarda sıralanmış kırmızı narlar, sarı ayvalar, kocaman portakallar, al al olmuş elmalar ve olgunlaşmış armutlar; iştah kabartıyordu. Ne zamandır yemediğinden dolayı mı ne; nasıl da canı çekmişti. Ağzı sulandı, yutkundu birkaç kez. Bugün keyfi yerinde değildi. İnceden bir ağlamak sesi bile çıkarttı elinde olmadan. “Ağlamamalısın Ali” dedi, kendine kızdı, aklına gelenlerden dolayı! Ah! Keşke her zaman böyle hislerine söz geçirebilseydi! Ah ah!
 “Babam olsaydı mutlaka alırdı” derken hızla yüzünü çevirdi meyvelerden.
Cemaatle kılınmış sabah namazından dağılan ahali, tezgâhların arasından hoş sohbetler ederek geçiyordu. Kısa iltifatlar, çağırılan isimler, bir nida, birkaç hâl hatır soran söz, davetsiz misafir gibi beynini okşayarak uçup gidiyordu...
“Üzüldüğümü kimselere belli etmemeliyim! Kim olursa olsun acındırmamalıyım kendime! Dik durmalı, ihtiyaçlarımızı da karşılamalıyım!” diye düşünüyordu Küçük Ali.
Kesintisiz İstanbul ambiyansı, hayâl dünyasına bitmez bir uğultu olarak eşlik ediyor, kaldırımın ortasında itişen birkaç okul talebesinin neşeli şakalaşmaları hepsini bastırıyordu.
            ***
Bu denize dalana,
Gerekmez vapur, gemi,
Gel gayret et bulmaya,
Kitaplardaki demi!

Dünyalığım yok diye,
Üzülerek gam yeme!
Kitaplardan hediye,
Okuyamazsın deme.
Sanki biri onu alıp götürecekmiş gibi hep ürkerek ve korkuyla yaşıyordu... Günlerce duvar dibinde mektebe gidenleri seyretmiş, taşların üzerinde uyuklamış, kalmış, aç susuz talebelerin dönüşünü beklemiş ama bir yolunu bulup da onların arasına katılamamıştı... Ne zaman bir mektebin önünden geçse, bir zil sesi duysa, çocukların şen şakrak koşuşturmalarını görseydi yorgun bedeni ve yıpranmış düşünceleriyle sürekli ağlardı. İşte yine burnu sızladı. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.