Gözüm hâlâ köşe bucak o nur yüzlü zatı arıyordu

A -
A +
Her baktığı yerde hep onu arıyordu; “Belki bir daha rastlarım” diye, yine aynı cami-i şerifin aynı kapısının önüne geldi.
 
 
Lütfü Hoca; “Ya Rabbim şaşırdım! Bana yardım et!” diye yalvardım, nasihat edip yol gösteren adamın söylediklerini harfiyen yerine getirdim, ne fazla, ne de eksik tamamladım.
Dabakhane çeşmesinden tıka basa su içtikten sonra koşarak otele gittiğimde idrar yapma ihtiyacı son haddine varmıştı. Alelacele, daha önceden kaynatıp hazırladığım sondayı aldım, tuvalete girdim. Dedim “Önce sondasız bir deneyeyim; bakalım bu iş olacak mı?” Sağlıklı olduğumdaki gibi hiç zorlanmadım. Başımın üzerinden dünyanın ağırlıkları, yükleri kalkmış, kendimi hafiflemiş hissediyordum.
Sevincimden doya doya ağladım. Abdestimi aldım, doğru o zatı gördüğüm caminin kapısı önüne gittim. Pencereler, kapılar aynıydı, içeri girdim. Birkaç çocuk, kendi köşelerine çekilmiş ezber yapıyorlardı. Onlara hafız olduğumu söyledim. Nasıl kolay ezber yaptığımı anlattım. Çok memnun oldular. İki, üç saat önceki adamı sordum. Çocuklar; “Sabah namazından beri burada, aynen gördüğüm şekilde ezber yaptıklarını, kendilerinden başka kimselerin olmadığını, ilk defa bu kapıyı benim açtığımı” söyleyince neyi kaçırdığımı pekâlâ anlamıştım. Anlaşmıştım ama iş işten çoktan geçmişti! Ne kadar ahlansam da nafileydi.
Sadece çocukların; “Amca niçin o kadar ah vah ediyorsun?” demelerine güldüm, cüzdanımdaki bozuk paralardan her birine birer yemek parası olacak kadar harçlık verdim, çıktım.
Gözüm hâlâ köşe bucak o nur yüzlü zatı arıyordu, Erzurum Mahlebaşı sokaklarında…
                            ***
          AHA’DA GARİP BİR HADİSE!..
Lütfü Hoca, sıkıntısının geçmesiyle pek rahatlamış, keyfi yerine gelmişti. Gelmişti de o kendine rehberlik eden, Habip Baba’da Yâsin-i şerif okuyup dua etmeyi, Dabakhane çeşmesinden kana kana su içmesini ısrarla tavsiye edeni unutamıyordu. Şekli, şemaili, olduğu gibi gözünün önünde, o müşfik babacan sesi ise bütün hoşluğuyla kulağındaydı.
Her baktığı yerde hep onu arıyordu; “Belki bir daha rastlarım” diye, yine aynı cami-i şerifin aynı kapısının önüne geldi. Ne ses, ne de kimseler vardı. Yürüdü Mahlebaşı’na çıktı. Çocuklarına ve hanımefendisine verdiği sözü tutmak için elbiselik kumaşlar, anacığına mest, gelinine entarilik, kendine hastalığında çok hizmet eden kardeşi Osman’a da lastik ayakkabı aldı. Otobüsü kaçırma endişesiyle acele ediyordu. Aynı sokak ve caddelerden koşarak otelin önüne geldi. Bir masanın başında insanlar toplanmıştı. Nereli olduğunu tahmin edemediği, güler yüzlü, tatlı dilli biri sohbet ediyordu. Biraz dinledi. Kulağına gelen ifadelere hayran kaldı, onun için olsa gerek ömür boyu hiç unutmayacaktı:
“Kıymetli dostlar, dadaşlar şunu iyi bilin: Hayatı, yani ömrünüzü çok değişik yönlerden ele alıp inceleyin, lakayt kalmayın. HAYAT, kimine göre gece, kimine göre gündüz gibidir… Bazılarına göreyse HAYAT; kısa gelen bir yorgan gibidir, yukarıya çekersin ayakların açıkta kalır üşür, aşağıya çekersin omuzların donar!
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.