"Babam nere, biz nere ana?.."

A -
A +

Ana oğul arasındaki sohbet Lütfü Hocaya ilaç gibi gelmiş, düşüncelerinden uzaklaşmıştı...

 
 
Lütfü Hoca:
- Ana; babacığımın yerine imam olduğumda ilk mest almam aklıma geldi, ona güldüm.
- Sen de çok fenaymışsın hafız, daha unutmadın mı?
- Ana nasıl unuturum? Beynime mi desem, kalbime mi bilmem ki? Her yönüyle içime işlemişti o gün. Ben diyorum “Horasan’da tabanlı mest yoktu, onun için çarık mest aldım” sen diyorsun; “Baban bana hiç böyle şeyler giydirdi mi?” Bir türlü anlaşamamıştık. Neticesi malum; teze mestler çöpe gitmişti.
- O dediğini de söylesene…
- Neyi ana?
- Bilmezlikten gelme!
- Utandırma ana! Bir cahillik ettik, sen de yüzüme vurup durma canım anacığım! Evlatlar hep kabahatlidir, Analar merhametli, babalar ise hislerini saklayan, arkamızdaki zirvesi görünmeyen dağlardır. Dağımız yıkıldı, bari merhamet deryamız dalgalanıp dursun önümüzde hep!
- Baban bir evliyaydı oğul. Kadrini kıymetini bildik elhamdülillah. Şimdi size yakışan onun gibi yaşamak ve onun yerini doldurabilmektir.
- Ana, işte orası zor. Babam nere, biz nere?
- Öyle ya kim kimin yerini doldurmuş ki? Bak yine o mestleri keserken söylediğini unutturdun bana.
- He ana ne demiştim, ne demiştim? Aklıma geldi; “Ahan sana mest! Ahan sana tabanlı...” Osman çocuktu, onu da ağlatmıştım o gün. Dedim ya ana, cahillik pek fena. Hak teâlâ, bütün evlatlarımızı ırak eylesin.
- Âmin, âmin! He oğul, şeytan, insana vesvese veriyor. Benimki yanlıştı ama seninki de doğru değildi...
Ana oğul arasındaki sohbet Lütfü Hocaya ilaç gibi gelmiş, düşünce ve tasalarından uzaklaşmıştı. Hane içi hatıraların yâd edilmesiyle keyifle gülüşülmüş, hediyelerin dağıtılmasıyla da evde herkes sevindirilmişti…
Vakit namazında camiye gitti. Samet Hoca, cübbeyi verip mihraba davet edince kırmadı. Namazı müteakiben köylüleriyle hâl hatır sordu, hasret giderildi. Sütkardeşi Faik Çavuş da oradaydı, boynuna sarıldı.
- Hadi eve Lütfü. Çay demli, seni bekliyor… deyince, İsmail Ağagil’in Dursun Efendi ayakkabılarının tabanını çekerek ileri çıktı;
- Dünyada olmaz! Kardeşim Mehmed Hafızın arkadaşını ben götüreceğim…
- O zaman şöyle yapalım; sen de gel, önce bize çaya, akşam yemeğine de size… Nasıl adil olabildim mi? Tamam mı, anlaştık mı?
- Çok adil oldu maşallah! Çaya size, yemeğe bize! Kabul! DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.