"İnat edip geri döneceğini hesaba katmış olabilir!.."

A -
A +
"Mesele şimdi daha netleşti. Hım… Niçin düzgün yollardan gitmediğimizin sebebini bir türlü söylemedi emmim..."
 
 
-Meseleyi anlar anlamaz koştum. Zaten Hüseyin amcanın telaşıyla bu duyduğum da birleşince korkum iyice arttı. “Ortalıkta bir fitne var...” diye düşündüm, ona mâni olmak için de vakit kaybetmeden geldim haber verdim, tedbir alınsın diye. Hem yanıma hançerimi aldım gizlice ta Pertivan’ın sınırlarını geçene kadar da uzaktan takip ettim. Baktım gelen giden yok, geri döndüm.
- Biliyor musun Çavuş? Ben de olsaydım senin için aynını yapardım.
- Ondan şüphem yok Lütfü!
- Mesele şimdi daha netleşti. Hım… Niçin düzgün yollardan gitmediğimizin sebebini bir türlü söylemedi emmim. “Beni takip et Lütfü… Daha hızlı!” dedi durdu.
- İnat edip geri döneceğini hesaba katmış olabilir. Bu sefer de iş iyice büyür. Allah muhafaza gerisini düşünmek dahi istemiyorum.
- Çok haklıymış emmim. Hakikati söyleseydi direnebilirdim. Hem bir kabahatim yoktu, hem serde gençlik de var ya…
- Hiç yoktan bir musibete kurban gidilecek, köyümüzün huzuru kaçacaktı.
- Rabbim ne dilerse o oluyor.
- Âmennâ... Hadi dönelim. Şimdi Dursun Ağa bekler.
- !!!
           ***
Bu akşam davetine Faik Çavuş gelemedi. Mühim işi çıkmış, evden çağırmışlardı.
Bundan sonrasını Lütfü Hoca şöyle anlattı:
Eski fakat sağlam, aşinası olduğum eve gelir gelmez çocukluğumda teneffüs ettiğim havayı yeniden yaşadım. O günkü gibi duvarlarından toprak ve hafif saman kokuları yayılmaktaydı hâlâ… İlaveten bir de yemek tabii… Tahta kapılar, karşılıklı olarak birbirine açılıyor, yeni yıkanmış peşkın, odanın tam ortasına konmuş, sofra bezinin altına kalın yün minderler ve ev dokuması yün halı yastıklar, peykeye itinayla dizilmiş, üzerleri dantel örtülerle gelin odası gibi bezenmişti. On dört numara lambanın aydınlatması yetmiyor olmalıydı ki ortalık loştu. Kuytu, karanlık köşelerde şişman küpler, ceviz sandıklar, duvarlarda terekler; bakır ve çinko sahanlarla dolu. Biraz ileride Mehmed ile hafızlık için çalıştığımız köşe ve aşinası olduğum rahle aynen öyle duruyordu. Gördüklerim karşısında pek hislenmiştim. Çocukluğuma, o güzelim günlere gittim, geldim defalarca. Gözlerimin dolduğunu kimse görsün istemiyordum. Mümkün olduğu kadar lambayı arkama alarak yüzümün tahmin edemediğim ifade şeklini saklamaya çalıştım. “Ancak karanlık, detayları gizler…” diye düşünüyordum.
“Sofraya buyurun...” denilince, kabartılmış minderlerden birinin kenarına iliştim.
- Hafız efendi burası senin evin. Öyle yabancı gibi duruma lütfen!
- He az mı aşınızı ekmeğinizi yedim? Allahü teâlâ razı olsun, bizim evden çok burada ömrüm geçiyordu. Her sabah ballı ziyafetimiz olurdu.
- Hafız Halil Hocamız öyle dediği için anam da ne eder eder bal bulundururdu, sizler için.
- Öyle, rahmetli balları, bize yedirdi kış boyunca. Ben de hiç unutmuyorum; her okuduğumu onların ruhlarına da hediye ederim.
- !!!
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.