"Her şeye rağmen hislerime hâkim oldum"

A -
A +
Bu kadar zor ve ilk defa yaptığım işlerle cedelleşirken vaktin de ucunu epey kaçırmıştım...
  Haftalardır gece gündüz birlikte olduğumuz yol arkadaşlarımın çok iyiliğini görmüştüm. “Nankör! Dün gelmiş, şimdi bize akıl veriyor, ahkâm kesiyor!” derler diye yanlış gördüğüm şeylere hep yutkunuyordum. “Ne olursa olsun ben yapmam, dünyada olmaz!” dedim, birazcık kalbimi ferahlandırmak için etrafımı seyretmeye başladım. Bir sürü karakarga, yanı başımızdaki otlağın kenarlarını ihata edip süsleyen kavaklığa konuverdi. Başladılar “gak gak” diye kaba, çirkin sesleriyle ortalığı velveleye vermeye. İçinde bulunduğum ruh hâlinden dolayı mı ne, sesleri bana o kadar da itici geliyordu ki anlatamam. Buradakiler hep böyle miydi, yoksa yorgunluktan mı öyle hissetmiştim? Gagalarını her açıp kapamalarında sanki biri başıma tokmakla vuruyordu. Her şeye rağmen hislerime hâkim oldum, kimseye belli etmedim, bir şey de demedim. Arkadaşlarım, âdeta çuvalları buz gibi çeşme suyuyla, tabiri caizse yıkadı. Tahminime göre yükleri epey ağırlaşmıştı. Öküzleri koştuktan sonra işin çapı daha iyi görülüp anlaşılacaktı. Herkes azığını çıkardı. Karınlarını da doyurdu. Ben de iştah miştah kalmamıştı. Hafız olduğum günden beri her gün birkaç cüz okurdum. Yolun uzunluğu ve zahmetinden yetiştirmem lazım gelen hatimlerimi tamamlayamamıştım. Kaç gündür ayaktaydık. Dışarıda arabanın altında yatıp kalkıyor, kömür yapıp çuvallıyorduk. O kadar mesafeyi hayvanların ayağıyla katetmek hiç de kolay değildi. Bu kadar zor ve ilk defa yaptığım işlerle cedelleşirken vaktin de ucunu epey kaçırmıştım ama zihnim hep; “Bak hayırlı işi geciktirdin”le meşguldü. Bu istirahati kıymetlendirmek ve kızgınlığımı izale edip bir nebze olsun ferahlamak için iç cebimde itinayla sakladığım Kur’ân-ı kerîmi çıkardım, birkaç cüz okudum, sonra da çimenlerin üzerine uzandım. “Hele bir kömürleri satayım sonra köye dönerken yol boyunca okurum, eksiklerimi tamamlarım…” diye düşünürken, beni bu işe teşvik eden Hoşov’dan komşumuz Mehmet Yıldız yanıma gelip oturuverdi. Hepimizden yaşça büyük abimizin yanında uzanmaktan hayâ ettim, kalktım, bağdaş kurdum. Yol telaşı, yorgunluğu olsa gerek, keyfim de yerinde değildi. Bu kömürlerin ıslatılması da tuzu biberi olmuştu. Farkında olmadan yüzüm fena dökülmüş olmalı ki; Mehmet Dadaşım suratıma baktı baktı; - Hocamın oğlu, ne yaptın, kömürleri ıslatmayı bitirebildin mi? - Yok! - Hadi biz çalıştık, yorulduk, sana ne oldu, öyle dalgın dalgın duruyorsun hocamın oğlu? DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.