İncinme dostunun doğru sözüne doğru söz insana batar demişler!

A -
A +
Aslında bu mayıs ayında her taraf ılık bir havayla püfür püfürdü. Yanan biri vardı, o da Lütfü Hocaydı.     Lütfü Hoca: - Meselâ; bugünkü benim seyr-ü seferim gibi. Toprak, ayaklarımın altında, bir tandırın kıvılcımları gibi sert ve sıcaktı. Aslında değildi de bana öyle geliyordu. Güneş denilen ağır ve büyük ateş küresini, omuzlarım üzerinde, tek başıma, taşıyormuşum gibiydim. Şu devasa gökyüzünün bütün ağırlığını, sırtıma abanmış hissediyordum! - Mesuliyet hissi… Herkeste o hassasiyet de yok Lütfü Hocam. - Bir kalpte iki sevgi olmuyormuş Celâl Efendi! Ya mal mülk, para sevgisi, ya insan... Benim kalbimde insan sevgisi var, elhamdülillah! Ama Allah parayı veriyor, o ayrı mesele. İnsan sevgisi olan, insanlarla uğraşır. Ben sizi çok seviyorum, köyümü, Narman ahalisini, Verintaplıları, anlayacağınız bütün herkesi çok seviyorum. Dolayısıyla, benim vücudumun gıdası, ruhumun gıdası, bu insan muhabbetidir, onlara olan bitmez hürmettir. - Ne saadet... Komşularıyla sohbet, biraz ferahlatsa da Lütfü Hoca hâlâ yanıyordu. Aha’nın tam karşısındaki Ağtaşlar, güneş ışıklarıyla kızıl kor gibi parıldıyor, ayaklarının altındaki toprak, tandır külü gibiydi. Böyle giderse yaza yanacak bir yer kalmayacaktı. Şimdiden böyleyse sonu ne olurdu? Otlar kavrulmuş, yılanlar, sıçanlar, kertenkeleler, Cennet böcekleri, karıncalar küllükte oradan oraya koşuşturuyor gibiydi. O eski serin rüzgârlar esmiyordu. Esse de sıcaktı bu yeller. Acaba hangi yanardağlardan kopup buraya kadar savruluyordu? Aslında bu mayıs ayında her taraf ılık bir havayla püfür püfürdü. Yanan biri vardı, o da Lütfü Hocaydı. Dikkatli bakanlar, ateş düşen kalbinin görünmez dumanını, kanı çekilmiş yüzündeki solukluğun buharını görebiliyor; ağlamaklı sesini duyabiliyordu.   Aldanma dünyanın sakın vârına. Düşmeye gör onun ahu zârına. Bugünkü işini koyma yârına. Gün doğmadan neler doğar demişler.   Ne yazık geride kaldı bilenler. Rağbet gördü günahına gülenler. Eskiden beridir; dağdan gelenler. Bağda olanları kovar demişler.   Dedesi demiş ki, benim dedeme; Tuz ekmek bilmeze derdini deme! Ot topla ye, namert ekmeği yeme! Gün olur başına kakar demişler.   Salih insanların yapış izine. Dost addetme her güleni yüzüne. İncinme dostunun doğru sözüne. Doğru söz insana batar demişler!                             ***           İMTİHAN İÇİNDE İMTİHAN… Konu komşudan ve akrabalardan, Lütfü Hocanın Erzurum’a seferi olduğunu duyan, Emingil’in Cirit Osman’ın evine dolmuştu. Şimdi diyeceksiniz ki bu “Cirit” lakabı da nereden çıktı? Kısaca özetleyeyim: Evin en büyük çocuğu Lütfü Hocaydı. Babası Hafız Yusuf, rahmetli olalı on seneyi geçmişti. Anacığı maşallah daha dinçti. En küçükleri Ömer, Sabanlı’da imam, Aha’daki tarla çayır yükü, yani rençperlik, ortanca kardeşleri Osman’ın omuzlarına binmişti. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.