“İnsan yedisinde neyse yetmişinde de oymuş!”

A -
A +
"Bak lafa, hizaya gel! Eee hoca feraseti. Verintap’a gidip beş sene sonra ayrılışının hikâyesi, bak aklıma ne getirdi?"
 
 
İki çocukluk arkadaşı seneler sonra hasretle kucaklaştı, hâl hatır sordu, hatıralar yâd edildi. Lütfü Hoca, akşam gördüğü rüyanın bir ucunu burada buluyordu. Erzurum Lisesinin meşhur öğretmeni ayağına gönderilmişti. Beklemeden başından geçenleri anlattı. Dikkatlice çocukluk arkadaşını dinleyen Vuslat Bey;
- Hocalardan korkulur! Uzun zamandır uğramazdım. Hem liseye de ters yer burası. Erzurum’un iki ucu. Sabah kahvaltıyı yaptıktan sonra sanki biri beni zorladı, çekti. Sebebini bilmediğim bir sevk-i tabiiyle kendimi Narman Çiçek Palas’ta buldum. Meğer seni karşılayacakmışım!
- Estağfirullah Bey! Siz çağırdınız, ben de geldim işte!
- Bak lafa, hizaya gel! Eee hoca feraseti. Verintap’a gidip beş sene sonra ayrılışının hikâyesi, bak aklıma ne getirdi Lütfü Hoca?
- Hayırdır Bey? İnşallah kötü bir şey değildir.
- Allah iyiliğini versin Hafız! İlla bir muziplik yapacaksın! “İnsan yedisinde neyse yetmişinde de oymuş” derler ya! Her neyse ben anlatacağıma geleyim. Osmanlılar zamanında İtalya, Libya’ya göz koyar. Topraklarını muhasara edip almak için çıkarma yaparlar. O zaman devletimiz yedi büyük cephede muharebe yaptığından burada fazla birliği yoktur. Halk milis kuvvetleri oluşturur. Bunlardan biri de Ömer Muhtar isminde bir Libyalı Hocaefendidir.
- Yani meslektaşım.
- Zaten onun için anlatıyorum ya! Çok kahramanca direnir. Âdeta kan kusturur istilacı İtalyanlara. En sonunda esir edilir. İdam edeceklerdir mücahidi. Usulen mahkeme ederler. Hâkim sorar; “İtalyan Devleti’ne karşı harp ettiniz mi?” Hemen “Evet!” cevabını verir. Hâkim yine sorar, “İnsanları İtalyan Devleti’ne karşı isyana teşvik ettiniz mi?” hiç beklemeden ona da; “Evet!” cevabını verir. Sonra, “İtalya’ya karşı kaç sene harp ettiniz?” diye sorar hâkim. Ona da, “Yirmi!” diye cevap verir. Müteakiben, “Yaptıklarından dolayı pişman mısınız?” suali gelir, ona da; “Hayır!” der. Bu sefer hâkim daha küstahlaşır, “İdam edileceğinizi biliyor musunuz?” diye alaya alır. “Evet!” deyince, hâkim çıldıracak gibi şaşırır. “Sizin gibi birisi için böyle bir son, çok üzücü…” deyince gülerek ona der ki; “Tam tersi! Bu, hayatımın nihayeti, sonu için en güzel yol. Şehadet, herkese nasip olmaz!” der, korkmadığını gösterir, hâkim; “Mücahidlere, cihadı durdurmalarını emreden bir emirname yazmanız hâlinde seni beraat ettirmek ve memleket dışına sürgüne göndermek isterim...” Bunun üzerine Ömer Muhtar, o meşhur sözlerini söyler: “Her namazda Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed, aleyhisselâmın da O’nun kulu, resûlü olduğuna şehadet eden parmaklarım, asla yanlış bir şey yazamaz! Bizler teslim olamayız! Ya kazanırız ya da ölürüz! Biz ölsek de kazanırız ve siz kazanmış gibi görünseniz de hep kaybedersiniz! Fakat acı olan, bunu ancak öldüğünüzde anlarsınız ama bir faydası da olmaz!” Ömer Muhtarı şehid ederler. Cenâb-ı Allah rahmet eylesin. DEVAMI YARIN
 
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.