Krizin faydası

A -
A +

Kıssa herkesçe bilinir. Halka mal olmuştur. Sıkça dile getirilir. Yoksul bir zat, oğlunun gidişatından memnun kalmadığı için bir gün ona kalbi kan ağlayarak "evladım sen adam olamazsın" demek zorunda kalır. Aradan yıllar geçer. O hırsla tahsilini ikmal eden çocuk, vali olur. Şu vilayet, bu sancak derken sonunda doğduğu yere tayin olur. Baba hayattadır. Görüşmeseler de evladını unutmamıştır. Yine aynı haldedir. Yılların yorgunluğu yüzünden okunmaktadır. Çizgiler daha derinleşmiş, gölgeler daha koyulaşmıştır. Evladının hayırsızlığı göz pınarlarını kurutmuştur. Memleketine tayinini çıkarttıran valinin ilk işi hırsını tatmindir. Zaptiyeleri çağırarak onlara bir adres verir. Ve "bu adresteki ihtiyarı bana getirin" der. Zaptiyeler, babayı aldıkları gibi valiye getirirler. Vali, mükemmel döşenmiş salonun ortasında dimdik ayaktadır. Zaptiyeleri bir baş işareti ile dışarı çıkartır, kapı kapanır. Solmuş fesi, yamalı mintanı, yamalı çakşırı, ayağında çarıkları ile bulunduğu mekânla tezat teşkil eden baba da ayaktadır. Şu var ki biri dimdiktir, diğerinin kamburu çıkmıştır. Vali, elleri arkasında olduğu halde kırmızı halının üstünde bir-iki ileri-geri volta vurduktan sonra babasının önünde durur. "Hatırlar mısın? der, ben talebeydim; bir gün bana kızmış ve sen adam olamazsın demiştin; ne oldu; adam olmuş muyum olmamış mıyım?" Ârif bir insan olan baba, istifini bozmadan cevap verir. "Ne yazık ki doğru demişim!.." Vali müstehzi bir eda ile güler. "Doğruluk bunun neresinde?" Baba der ki "sen vali olmuşsun. Ben sana vali olamazsın demedim, ben sana adam olamazsın" dedim. "Şayet adam olsaydın ne kadar fakir de olsam kendin bizzat baba ocağına ziyarete gelirdin. Bu bir. Haydi gelmedin diyelim. Memurlarına tenbihatta bulunurdun daha dikkatle muamele ederlerdi bu iki. Huzuruna çağırınca bir babaya gösterilmesi lazım gelen hürmetle beni karşılardın bu üç. Bunların hiç birini yapmadığın gibi deminden beri beni şu yaşlı halimle ayakta tutmaktasın. Evet oğul; sen, vali olmuşsun, yine de memlekete hayırlı olsun; lakin adam olamamışsın; adam olamayan valinin memlekete bir hayrı dokunur mu o da ayrı mesele ya!" der ve kapıya yönelir. Vali, beklemediği karşılıkla sarsılır. Kolları yana düşer. Kapıdan süzülen ihtiyara bakarken şaşakalır. Bilinen bir kıssayı sırf şu son cümle için tekrarladık. Ne olsa deyim malumdur "et-tekraru hasen, velev-kâne yüz seksen/tekrar, yüz seksen kere de olsa güzeldir. Cümle şu. "Adam olmayan valinin memlekete bir hayrı dokunur mu?" Vali tiplemesi burada bir semboldür ve her türlü unvan ve makam sahibini ifade eder. Onmaz yaramız da budur. Ülke, yazar olmuş, adam olmamış, gazeteci olmuş adam olmamış, hukukçu olmuş adam olmamış, profesör olmuş adam olmamış, dekan olmuş adam ...sürüyle meslek sahibi sözde aydınlarla dolu. Bu münevver ve muhterem kişiler, lafa sıra gelince saatlerce konuşurlar. Paneller, sempozyumlar, konferanslar onlarla doludur. Sunucular, programlarında kendilerini zor-güç sustururlar. Cild cild eserleri vardır. Akıl satarlar, hikmet pazarlarlar, yol gösterirler. Fakat ne onları dinleyenlerin bir istifadesi olur ne okuyanın. Samimiyetin 's'si yoktur. Gizli kibir, saklı para hırsı ve şöhret hastalığı kılcal damarlarına kadar işlemiştir. İlim bir şeylerini almış fakat başka bir şey baki kalmıştır. Rüzgârda sallanan ağaç dalları gibi ses çıkartırlar. Sevgili Peygamberimiz -sallallahü aleyhi ve sellem- ne güzel buyurmuşlar. "Faidesiz ilimden Allah'a sığınırım" diye. İşte bu ham adamlar, senelerce mürekkep yalar fakat kabalıktan kurtulamazlar. Bilgi hamallarıdır. "Vali" olmuş adam olamamışlardır. İnsan biraz da fedâkârlığı kadar insandır. Dost fedakâr olur. Fedakârlık külfetine katlanmayan, dost değil post peşindedir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.