Mayınlı topraklar...

A -
A +

Hayat adındaki amansız koşu ile yeni tanıştığımız çağlarda bir de kaçakçılık denen bir efsane vardı karşımızda. Karşımızdaydı fakat buzlu camın gerisinde, uzaklarda. Kurşunlar, kanlar, çileler ve takipler ve ölümler hep oradaydı. İşittiklerimiz kulaktan kulağa tâ biz küçüklere kadar geliyordu. Trajik haberler sadeydi... Suriye'ye küçükbaş hayvan götüren kaçakçılar, jandarmalar tarafından vuruluyordu. Veya o insanlar, bilmeden kalleş mayınlara basarak parçalanıyorlardı, bir ömür çekecekleri berbat sakatlıklara maruz kalıyorlardı. Suriye'den eski elbise getirirken de aynı akıbete uğruyorlardı. Onlar, esrar, eroin, silah ticareti yapmıyorlardı. Onların yaptığı sadece ve sadece ticaretti. Hudut ticareti. Üstelik hayatlarını tesadüflerin kaypaklıklarına bırakarak kendilerini hiçe saymak uğruna yaptıkları da öylesine mübarekti ki. Bir halkı doyuruyor, bir halkı besliyorlardı. Doğruları, kanunlarla, sınırlarla ortasından kesip parçalayamazsınız. Geçilen bölge neresiydi? Suriye. Suriye dediğiniz, o Urfalının, Anteplinin, Kilislinin, Niziplinin... çoluk çocuğunun ekmeği için kurşunları göğüsleyerek geçmeye çalıştığı memleket, daha düne kadar Şam vilayetiydi. Orada akrabaları vardı, dostları vardı, hatta evinin biri o tarafta biri beride olanlar vardı. İşte bu insanlar yıllar yılı öldürüldüler. Kaşe suçları kaçakçılıktı. Halbuki onlar, Türk halkının bir kısmını ucuzundan giydiriyor, Suriye halkını da ucuzundan doyuruyordu. Eğer o kaçakçı denen mangal yürekli adamlar olmasaydı biz hâlâ samandan farksız çay içiyor olacaktık. Türkiye ilk defa serbest piyasayı, Japon'u Çin'i, bir çok elektronik eşyayı, o insanlarla tanıdı. Lozan, bazılarına göre kahramanlık, bazılarına göre hezimettir. Lozan aslında bugün de meçhul, sisler gerisinde ve alaca renkte. Lozan'la İngiliz harita üzerinden cetvelle çizimler yaparak hoyrat bir terzi gibi imparatorluk coğrafyasını kesip biçmiş. Ortadoğu haritasının hazin hikâyesi budur. Evler bir tarafta kalmış bahçeler öbür yanda. Ana bir tarafta kalmış evlat diğer memlekette. Bir akar su, bir dağ, bir tren yolu hudut kabul edilmiş. İki jandarma karakolu. Birkaç kilometre dikenli tel, birkaç kilometrekare mayınlı saha. Alın size iki ayrı dünya. Sinan Çetin'in Propaganda filmi bunları yeren bir hiciv destanıdır. Utanılacak gerçeği güldürerek düşündürmekte. Başbakan Bülent Ecevit, dün bir kere daha açıkladı. Güneydoğunun o mayınlı bölgesi ölüm tuzaklarından temizlenerek bu verimli topraklar, yörenin fukara köylüsüne dağıtılacakmış. 57. Hükümetin büyük günahları için keffaret olur umarız. Bir ân evvel kuvveden fiile geçmeli. Kaçıncı keredir lafı ediliyor, fakat icraat yok. İcraat olmalı hem de topyekûn... Türkiye bütün komşularına hudutlarını açmalıdır. Bu hadise AB'yle birlikte bir TB hareketidir. Kalkınmamızın, büyümemizin sırrı bu korkusuz adımdadır. Duvarlar yıkıldıkça, mayınlar söküldükçe Türkiye büyüyecektir. Bunlar için de mangal yürekler lazım. Cesaret, teşebbüsün anasıdır... Tarlalardan mayınlar sökülecek. Bu, hazin zamanları uzakta bırakacak bir müjdedir...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.