Sokağın arka yüzü

A -
A +
Kamuoyunda PKK denince yekpâre bir yapı anlaşılıyor. Halbuki son yaşananlar da onu göstermekte ki adı geçen örgütte farklı fikirler var. Farklı fikirde olanlar, kendi içinde yer kapma mücadelesindeler. Hem liderlik ve hem de varlık sürtüşmesi mevzubahis. Bazı şehirleri çılgınca yakıp-yıkan öfkenin arkasındaki sebeplerden biri bu saklı gerçektir.
"PKK" dendiğinde İmralı, Dağ, Parti ve Avrupa diye dört nokta biliniyor. Bunlarla beraber Barış Süreci başladı. İçlerinde taban hakimiyeti en güçlü olan İmralı yani Abdullah Öcalan'dır. Bu isim, çeyrek asır Türkiye dışında kaldı. 15 yıldan beri de bir adada mahkûm. Bu 40 yıla rağmen kitlesi üzerindeki nüfuzu tamdır. Türkiye ve bölge gerçeklerini diğer unsurlardan daha iyi okuduğu inkâr edilemez. Geçen yıllar, kendisine yığınla tecrübe kazandırmıştır. Bu sebeple Ankara'yla ahenk içinde çalışarak Barış Süreci'nin devam edip kalıcı hâle dönüşmesi için ağırlığını koymakta. Bu durumun en fazla Kandil'dekileri, silahlı mücadele taraftarlarını rahatsız ettiği görülüyor. Onlar, çok kere devre dışı kalmaktalar. Bundan dolayı arada bir çıkan mevzii anarşik hadiseler tezgâhlamakta. Hâl böyle olunca şu manzara da kaçınılmazdır. HDP de değişik fikirdeki insanlardan meydana gelmektedir. Bazıları kendilerini İmralı'ya yakın hissederken, bazılarının Dağa yakın hissetmesi mümkündür.
Kürt tabandan gelecek tepkiden korkulduğu için bugün seslendirilemezse bile Barış, ileride Süreç olmaktan çıkıp kalıcı bir şekilde yerine oturduğunda bazı Kürtçülerin Abdullah Öcalan'ı "dâvâyı sattın!" diyerek ihanetle itham etmeleri beklenebilir. Aslında birkaç gündür yaşananlar bu ithamın gölgeli bir tezahürüdür.
Sokak ve meydanlarda taşkınlık, kan dökme ve anarşiyle inisiyatif kapma mücadelesi veriliyor. Bu "ben yoksam her şey mubah" mücadelesi, Türklerle Kürtler arasında değil, Kürt öncü kadroları arasında cereyan etmekte. Öteden beri Öcalan peşinde giden Kürt taban kitlesi, büyük ekseriyetiyle yine aynı çizgideyken Kürt okur-yazar kadrolardan bir kısmı, dile getirmeseler de Öcalan'ın kendini kurtarmak uğruna dâvâyı peşkeş çektiğini düşünmekteler.
Bu yüzden Kobanî bahanedir. Zaten Türkiye, Kobanî için çok şey yaptı, yapacaktır ve yapması da şarttır. Ama; PKK güdümündeki PYD'ye elbette silah veremezdi. 
Hakikat böyle olunca  Ankara noktasından da bir kördüğüm ortaya çıkmakta.
Ankara, düşük yoğunluklu ve bölgeli iç savaşı bitirirken muhatabı belki kısmen Parti, Dağ ve Avrupa'dır. Fakat esas muhatap Abdullah Öcalan'dır. Ankara için HDP'ye oy veren Kürt kitleye ulaşmak HDP üzerinden değil Abdullah Öcalan üzerinden daha kolay ve tesirli olmakta.
Taban kitleye sorumsuzca  "sokağa çıkın" çağrısı yapıp onlara hakim olamayan HDP'ye hesap sorup yeniden şekillendirecek olan Öcalan'dır. Barış Süreci, Öcalan'ın Ankara karşısında zikzak yapmayan tavrıyla devam etmesinin önünde bir engel görünmüyor. Sokak maksadına erişememiştir. Öyle ise  Abdullah Öcalan'ı aşarak liderliklerini isbat edemeyenlerin emperyal devletlerle iş birliği içinde olmaları şaşırtmasın. Bizim için terör olan, onlar için ideolojik varlığı sürdürme aracıdır.
Ankara yarın, kendine zorluk çıkartan, amme mülkünü yakıp, canlara kıyanların arkasındakilere dönüp "sizin vasıtanızla dolaylı şekilde konuşacağıma muhatabımı karşıma alır doğrudan konuşurum!" diyebilir. Şunu teslim etmeli ki bazıları, Berlin ve Londra'ya yakınken Öcalan Ankara'ya yakındır. Son olaylarda Abdullah Öcalan ve Türkiye muhalifleri kendi ayaklarına sıktılar.
Terör, kaybetmiştir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.