Baro'yu Kurtarmak

A -
A +
Tanzimat'tan sonra hukuk hayatımıza giren  "barreau" Fransızca bir kelimedir. Osmanlı Türkçesi "baro" demiş ve öylece gelmiş. Türkçe olsaydı değiştirilirdi. Dâvâ vekili, vekil, müdafi kelimelerinin Fransızca "avocat"tan avukat, kâtib-i adlin yine Fransızca "notory"den noter yapılması gibi.
Baro, bir  şehir veya bölge avukatlarının bağlı olduğu mesleki kuruluş demektir. Türkiye barolarının en eskisi 1876 tarihinde kurulan İstanbul Barosu'dur. Baronun 1924'teki âzâ sayısı 431 iken bugün 30 bin civarındadır. Bütün Türkiye'deki avukat mevcudu ise 80 bin kadardır. Takriben bin kişiye bir avukat düşmektedir. Baroya kayıtlı her avukat, mesleğini icra etmediğinden sayının en az üçte birinin faal avukat olmadığı söylenebilir. Bütün baroların vücut verdiği bir de TBB/Türkiye Barolar Birliği vardır.
Bir sosyal çelişkiye dikkat çekmek isteriz:
1950'den bu yana Türkiye'de birkaç kısa istisna dışında iktidarlar, muhafazakâr kanattadır. Buna mukabil barolar başta olmak üzere odalar, umumiyetle Marksist, laikçi, tek parti zihniyetli kadroların hakimiyetinde ola geldi.
Baro ve odalar, yeri gelmiş sokakta politika yaparak iktidarlara kök söktürmüştür.
Ne var ki politika yapıp kavga-gürültü çıkartanlar, varlıklarını borçlu oldukları üyelerinin dertleriyle pek de meşgul olmazlar. En kalabalık olanı İstanbul Barosu merkezli düşünelim:
İstanbul Barosunun politik çıkışlar dışında ve pansuman tedavisini geçmeyen tedbirler ötesinde mesela stajyer avukatların parasızlığı, tecrübe ihtiyacı vs. gibi işlerle, işsiz avukatlarla, emekli avukatlarla, kaza geçiren veya engelli avukatlarla -bir geçmiş olsun telefonu dahil- meşgul olduğu söylenemez. Avukatların icra daireleri ve mahkemelerde yargının hakikaten üçüncü unsuru şerefine layık şekilde muamele görmesi için köklü bir fikri ve gayreti görüldüğü de söylenemez.
Baro aidat alır, politik çıkış yapar, ufak tefek konuşma ve seminer tertipler o kadar.
HSYK son seçimle öyle ümit ediyoruz ki ideolojik katılıktan kurtarılarak hukukun saf yapısına kavuşturuldu veya bu yönde bu niyetle adım atıldı. Aynı niyet ve teşebbüs, mensupları eliyle ve adalet bakanlığı desteğiyle İstanbul Barosu başta olmak üzere Barolar ve TBB için de hayat bulmalı.
Bir baro politika yapmadan evvel mensuplarının dertleriyle meşgul olmalı.
30 bin avukat arasında "İstanbul Barosu, zor zamanımda bana faydalı oldu" diyecek 30 kişi çıkmaz. Meslek mensubuna faydalı olmak için teşkilatlanmış bir müessese, evvel bunu yapmalıdır. Yapmıyor veya yapamıyorsa o baro yönetiminin değişmesi gerekir. Ama on yıllardır bu değişiklik yapılmıyor. Bunun sebebi de Baronun mevcut çalışma tarzından memnun olmayan avukatların fikir birliği ve güç birliği yapmamalarıyla dağınıklık ve vurdumduymazlıktan ileri gelmekte.
Mevzuatı eskimiş belki de çökmüş baronun yeniden ele alınması gerekir. Adli reform yapılıyorsa hakim ve savcılarla alakalı yenilikler getiriliyorsa avukatlar ve barolarla da eş zamanlı olarak bir çalışma yapılabilir. Mesela İstanbul Barosu, üç bölgeye ayrılabilir. Veya bütün Marmara bölgesi tek baro yapılabilir. Veya 7 bölgenin her biri tek baro olabilir. Yahut  istinaf mahkemesi misali il barolarının üstünde bölge baroları olur onun üstünde TBB yer alır. Yahut, TBB lağvedilir.
Her halükârda baroların ve odaların bazılarının değil her birinin milletle uyuşması ve sırça köşkler olmaktan kurtarılması gerekmektedir.
17 Aralık 2014, Cuma

Rahim Er

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.