BAŞKANLIK SİSTEMİ NİÇİN GEREKLİ?

A -
A +

Yürürlükte bulunan 1982 Anayasası, 12 Eylül 1980'den sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi profesörlerinden Orhan Aldıkaçtı, başkanlığındaki bir hey'et tarafından 5'li darbe konseyi yönlendirmesi yapılmış bir darbe kanunudur. Darbenin gülüm aylarında konsey başkanı Kenan Evren'le beraber halk oylamasına sunulmuş ve süngülü vesayet altındaki sandıklardan yüzde 95 gibi bir "evet" oyu çıktığı ilân edilmişti...

Saddam Hüseyn el Tıkriti de seçimlerde yüzde 99 oy alırdı. 5'li darbe konseyi, neticeyi yüzde 95 değil de yüzde 99.5 olarak ilân etseydi buna kimsenin itiraz etme şansı yoktu. Bir kısım aydınlar hapishanedeydi, bir kısmı yurt dışına kaçmıştı, bir kısmı dâvâ tehditleri altındaydı, kapatılmayan gazete kalmamıştı. AP, CHP, MHP başta olmak üzere partiler kapatılmıştı...

Aradan geçen bu kadar zaman sonra geçtiğimiz aylarda 12 Eylül darbesini yapan süngülü cunta mensuplarının yargılanmasına  karar verildi. Çok azı hayattaydı. Yaşları 90'ı geçmişti. Fiilen ceza verilemez vaziyetteydiler. Ama cezada "ibret unsuru", olmazsa olmaz bir şarttır. Yapılması gereken hayatta olsun veya olmasın vicahi/yüzüne karşı ve gıyabi/kendisi olmadan her zanlının muhakeme edilip tarih önünde hak ettikleri cezaya çarptırılmalarıdır. Bu amme hukukunun ve ferdi hukukun emredici hükmüdür. Ne var ki bu noktada hayatta olan darbeciler veya hayatta olmayan darbeci mirasçılarının itiraz hakları doğmaktadır. Şunu dediklerinde kimse bir söz söyleyemez:

-Türkiye Cumhuriyeti Devleti, el'an bizim yaptırdığımız bir anayasa ile çalışmaktadır. Bu anayasa, kötü ise neden bugün de yürürlüktedir; iyi ise biz neden mahkemedeyiz?

Bu sorunun cevabı yoktur.

Darbeci taraf, bu soruda haklıdır...

1982 Anayasası, baştan beri münakaşa mevzuudur. Gelen her iktidar devrinde bir tarafı değiştirilmiş melez bir kanun haline gelmiştir. Artık dikiş tutmuyor, boya tutmuyor, tamir kabul etmiyor. Gelin görün ki TBMM bu bahiste tıkanmıştır, yeni ve sivil bir anayasa yapamamaktadır.
Mevcut anayasa, Cumhurbaşkanına yarı başkanlık yetkisi vermektedir. Bu kelime geçmese de fiili imkân budur. Şu anki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, halkın sandığa giderek seçtiği ilk reis-i cumhurdur. Cumhur/halk, ilk defa vesayet ve vekâlet olamadan kendi hür iradesiyle gönlünden geldiği gibi rey kullanmıştır. 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimine giderken sn Erdoğan, "anayasanın bana verdiği hakları sonuna kadar kullanacağım!" diye tekraren beyanda bulunmuştu. Halk buna rağmen O'nu tercih etti, böylece bir mutabakat tesis edilmiş oldu.

Bugün artık sivil anayasa yapılarak "Başkanlık Rejimi"nin getirilmesi ihtiyaç haline gelmiştir. Başkanlık rejimi, sadece devletin hızlı çalışmasını temin etmeyecek, aynı zamanda bir tehlikeyi de ortadan kaldıracaktır:

Bugün Cumhurbaşkanı ve Başbakan aynı fikriyat kaynaklı ve ağabey-kardeş hisleriyle birbirine muhabbet duyan insanlar. Bu hal, her  dönemde yaşanmayabilir. Seçimlerde farklı bir partiden ve cumhurbaşkanıyla taban tabana zıt görüşten bir Başbakan gelebilir. O zaman icrada çift başlılık çatışması kaçınılmazdır. Böyle bir talihsizlikte devlet, zirvedeki çatışma sebebiyle kilitlenir, istikrar bozulur, piyasalar geriler, yatırım ve kalkınma tavsar.

Bu itibarla çağın getirdiği ihtiyaca dikkat etmeli.

Aslolan milletin refahı, huzuru ve devletin selametidir.

Şekil şartlarına takılıp risk satın almak son derecede tehlikeli olur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.