DİYANET'İN PARALEL ÖRGÜTLE MÜCADELESİ

A -
A +
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın da Paralel Örgütle mücadele etmesi gerektiğine dair çok doğru ve muhtevalı bir tesbit yaptı...
Mevzuun uzağında olanlar, bunu yadırgayabilir. Onlar, Diyanet'in emniyet, istihbarat veya yargı kuvveti olmadığını, bunların zaten üstlerine düşeni yaptıklarını söyleyebilirler.
Mücadele o tarafıyla devam etmektedir, devam da edecektir. Ancak; hâdise, sadece devleti içten ele geçirme, devlet erkânını dinleme, yargı, emniyet ve eğitim kadrolarını tek tipleştirme, istihbaratı çökertme çabasından ibaret değildir.
Çok vahim bir husus daha var. Bu husus da dinler arası diyalog sapkınlığıyla kendini ifade etmektedir. Diğer semavi dinler, İslâmiyetin gelmesiyle devrini tamamlamıştır. Kur'an-ı kerim, "Allah indinde din, İslâmdır!" âyet-i kerimesiyle tartışmasız hükmünü koymuştur. Hal böyle iken sanki ortada eşit dinler varmış gibi dinler arası diyalog faaliyeti başlatılıp yürütülmüş ve İslami itikad noktasından hükümsüz olan o dinlerle onların papa ve papazlarına tazim gösterilmiştir.
İmân ve inanışlarımıza aykırılığın biri budur.
Bir başka çok tehlikeli icraat daha vardır:
Amentümüz gereği biz Müslümanlar, Sevgili Peygamberimizden önceki bütün Peygamberlerin hak peygamber olduklarına inanırız. Bu bizim takdirimize bırakılmamıştır. Ancak geçmiş dinlerin Muhammed aleyhisselamın gelmesiyle yürürlükten kaldırıldığına da inanırız. Bu hükümlerden her ikisine veya birine inanmayan İslamın dışına çıkıp imânını kaybeder.
Oysa Müslümanlar, önceki peygamberleri de tanırken, Peygamberliklerini kabul etmemek imânsızlık müeyyidesine tâbi iken Yahudiler ve Hıristiyanlar, en son Peygamberin peygamberliğini reddederler.
Şu var ki biz, bir şaşmaz ve değişmez mutlak hükmü bir ses bayrağı gibi dalgalandırırız "Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlullah/Allah'tan başka ilâh yoktur, Muhammed aleyhisselâm O'nun resulüdür!"
Bu cümlenin adı kelime-i tevhiddir. Kelime-i tevhid, iki kanatlı nadide güzellikteki bir kuş gibidir. Bir insanın imân sahibi yani Müslüman olabilmesi için hem "lâ ilâhe illallah" ve hem de "Muhammedün Resûlullah" demesi şarttır. Bu şarttan taviz verilemez, bunun pazarlığı yapılamaz. İslâmiyetin ilk çıktığı günden bu güne yekpâre imân ve hakikat böyledir. Bütün mezhepler, bu esas üzre yükselir. Bütün âlim ve evliya bunu beyan buyurur.
Buna rağmen bu örgüt takipçileri, başlarından aldıkları telkinle "lâ ilahe illallah! demek kâfidir, "lâ ilahe illallah demekle Yahudi ve Hıristiyanlar da cennete girecektir!" deme vahametine düşmüşlerdir. Kur'anın, ahir zaman Peygamberinin kısacası İslamiyetin buyurduklarının aksi ve zıddı bir inanış yoluna girilmiştir. Burada da bitmedi; iddia o ki kandırılmış, imânları lekelenmiş bu insanlar, bugün örgütün bir numaralı sanığı olarak aranan kişinin Mehdi olduğunu kabul etmektedirler. Halbuki kıymetli din kitapları, Mehdi aleyhisselamın isminden, geleceği zaman ve mekâna kadar hakkında mufassal malûmat vermektedir. Bu şahıs onlardan hiç birine uymamaktadır.
Yine bitmedi. Bu örgüt, İslamın temel kaidelerinden fıkhı kaale almayarak "himmet" adı altında  sadece "ver!" demiştir. Oysa zekâtın, sadaka-i fıtrın nasıl verileceği, kimlere verileceği fıkıh kitaplarında yazılıdır. Bu esaslara riayet edilmeden verilen parayla farz ve vacib ibadetlerin eda edilmesi mümkün değildir.
30 senedir bir nevi felsefi cerbezelikler yapılarak Müslümanların imânıyla oynanmış, evlâtları ellerinden alınmış, çok vatandaş kandırılmıştır. Şimdi dinler arası diyalogdan, kelime-i tevhidin bölünüp bölünemeyeceğine, Mehdi hakikatine ve farz ve vacip ibadetlerin "yap da ver de nasıl yaparsan yap, nasıl verirsen ver"le eda edilemeyeceğine, bunların şartları olduğuna kadar vatandaşların aydınlatılması gerekmektedir.
Sadece devlet teşkilatı ele geçirilmek istenmemiştir; İslâmiyet de içerden ele geçirilmek istenmiş, dinlerin telfikı/birleştirilmesiyle âdeta yeni bir din ihdas edilmeye tevessül edilmiş, maalesef ve maalesef bir kısım vatandaşların imânları tahrip edilmiştir.
Diğer kurumlar, kendi alanlarında çok ciddi bir mücadele içindeler.
Diyanet teşkilatı da kendine düşen mücadeleyi vermelidir...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.