YERLİ ANAYASA

A -
A +
1 Kasım seçim sonuçlarının belli olduğu pazar akşamından başlayarak anayasayı yeniden konuşur olduk. Aslında yalnızca barış süreci değil, birbiriyle bağlantılı olarak anayasa ve Başkanlık sistemi de buzdolabına kalkmıştı...
Şimdi anayasa konuşmalarına köşk kaynaklı olarak üçüncü boyut daha eklendi:
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, "sn Tayyip Erdoğan'ın Başkanlığa ihtiyacı yok; O, zaten tarihe mal olmuş bir liderdir. Fakat Başkanlık için referanduma gidilebilir." Dedi.
Böylece takdir vatandaşa bırakılmış olacaktır. Tabiî referandumun mahiyeti de değerlendirilmeye muhtaç. Başkanlık için ayrıca kanun çıkartılıp halka götürülemeyeceğine göre partilerin uzlaşması gerekecek. O zaman da şu soru hemen gündeme gelir: Başkanlığa kökten karşı bir parti bu çalışmaya yanaşır mı? Kilitlenme ihtimali yüksek!
Malum olduğu üzre mevcut anayasa bir darbe mahsulüdür. 12 Eylül 1980'de darbe yapan cuntacı generaller, İstanbul Üniversitesi anayasa profesörü Orhan Aldıkaçtı'ya yeni bir anayasa yapılması vazifesini tevdi ettiler. İki yıla yakın bir çalışmadan sonra taslak, 1982 Anayasası unvanıyla mer'iyete girdi. Anayasa, referanduma sunulmuştu. Referanduma sunulurken aynı zamanda darbe lideri Kenan Evren'in cumhurbaşkanlığı da oylamaya dahil edildi. Halk oylaması, yüzde 95 kabulle geçti. Vatandaş bir anlamda kırk katır mı, kırk satır mı? Mecburiyetiyle baş başa kalmıştı.
1982 Anayasasının yürürlüğe girmesinden bir sene sonra ANAP, Turgut Özal Başbakanlığında iktidar oldu. Bir süre sonra da anayasada değişiklik ve ilaveler yapılmaya başlandı. Bugün '82 Anayasası her gelen iktidarla yamalı bohçaya dönmüştür. Üstelik Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesine yetki veren 12 Eylül 2013 değişikliğinden sonra anayasa, çift sistemli bir hal aldı. Cumhurbaşkanlığı yönüyle başkanlık sistemine sahiptir. Başbakanlık yönüyle Parlamenter sistemi sunmaktadır. Cumhurbaşkanı ve Başbakan, aynı fikrî mehazdan geldikleri için bugün bir ihtilaf yaşanmıyor. Ancak bu hep böyle olmaz. İleriki seçimlerde farklı tecelliler de doğabilir. O zaman hem de en şiddetlisinden ihtilaflar çıkması mümkündür.
En az 30 senedir yeni anayasa konuşulmakta. Bu zaman içinde iktidarlar gelip-geçti. Meclis, dolup-boşaldı. Ama yeni yamalar yapmak dışında mevcudu mahzene yollayarak kalıcı bir anayasa inşa edilemedi. 
Yeni anayasa yazılırken; Devlet başkanlığından, Hükümetin işleyişine, kuvvetler ayrılığına kadar devleti tarif ve tanzim eden, şekillendiren, çalıştıran hangi kurum ve merkezî ve mahallî unsur varsa onların soğukkanlı biçimde ve ihtiyaca cevap verir tarzda ele alınması lâzım. Titizlikle yazılması şart olan bu anayasa kısa, özlü, anlaşılır, bütün milleti kucaklar, asırlara dayanıklı bir hukuk eseri olmalıdır. Bu yeni metin için geçen 30 senede çağdaş, sivil gibi unvanlar kullanıldıysa biz "Yerli Anayasa" diyoruz.
Beklenen Yerli Anayasa, bu milletin dini, tarihi, geçmişi, gelmişi geleceği, ailesi, sosyal hayatı, terbiyesi ve menfaatleriyle alakalı olarak hiç bir boşluk bırakmayan bir hukuk abidesi olma mecburiyetindedir. Osmanlı devleti, tarih sahnesinden çekilmek üzere iken bile Ahmed Cevdet Paşa eliyle insanlığa "Mecelle-i Ahkâmı Adliye" diye bir medeni kanun sunmuştuk. Ne var ki böylesine bir ihtişam varken Mahmut Esat Bozkurt, sırf İslama duyduğu hıncından dolayı İsviçre'den tercüme hatalarıyla beraber medeni kanun ithal etti.
Herkes bilir ki bizdeki esas kanunların tamamı yabancı malıdır. Böyle bir ayıbı yaşamaya devam ediyoruz. Hukuk ve politik dünyamız bugün bile Fransız İhtilalinin etkisinden kurtulamamıştır. Her düzenleyici kanun bir devletten devşirmedir.
Yeni bir anayasaya mutlaka ihtiyaç vardır.
Anayasa, devlet arabasının direksiyonudur.
Anayasa düzgünse devlet, düzgün yol alır.
Bu sebeple yeni anayasa; yerli anayasa diyoruz.
Yeni meclis, yeni anayasa yapabilirse; hele bu anayasa bir de yerli olursa tarihe geçer.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.