PERSONA NON GRATA!

A -
A +
AYM/Anayasa Mahkemesi'nin Can Dündar ve Erdem Gül hakkındaki "casusluk dâvâsı"na dair malûm "hak ihlali" kararı üzerine 25 Mart 2016  günü İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde duruşma vardı.

Dâvâ,  mahkeme,  müdafi ve iddia makamı arasında cereyan edecek bir hukuk seyridir. Bu seyir, Cuma günkü celsede ağır bir darbe aldı:

Can Dündar, duruşmaya İngiltere'nin İstanbul başkonsolosu Leigh Turner, Fransa Başkonsolosu Muriel Domenach, Hollan'da Başkonsolosu Robert Schuddeboom ile birlikte geldi. Bu bir gövde gösterisi, gözdağı ve kendi mahkemesine karşı yabancılardan destek ve güç almaydı.

Dâvâ devam ederken  bu diplomatlar, sıfatlarıyla mütenasip olmayan bir ciddiyetsizlikle yeni ergen olmuş genç havasında sosyal medyaya bilgi taşıyor, hukuku çiğneyerek muhbirlik yapıyorlardı.  

Aleni cereyan eden bir duruşmaya katılmanın mahzur neresinde?

Mahkemeler açıkça yapılır. Bu doğru. Ama mahkemeler üzerine baskı oluşturacak, şekilde organize bir tarzda ve baskın yapma biçiminde yargılama takibi dâvâyı yönlendirme olduğundan bu mümkün değildir. Diplomatlar "basın hürriyeti" bahanesiyle böyle bir politik eylem yapmışlardır.

Bu had bilmezlik ülkenin bağımsızlığına sataşmadır.

Bu sebeple Türkiye'de şiddetli tepki almıştır.

Can Dündar’ın bu yaptığı, Tanzimat sonrası bazı gazeteci ve politikacıları hatırlatmaktadır. Onlar da başları sıkışınca İngiliz, Fransız sefaretlerine kaçarlardı.

Bu diplomatların hiç bir haklı gerekçeleri yoktur. Müstemlekeci, Düyunu Umumiyeci, IMF'ci küstahlığıyla içişlerimize ve adaletimize karışmaya kalkışmışlardır. Acaba herkesi kör, âlemi sersem mi sanmaktalar? Vatandaş kendilerine  şunu sormaz  mı? "Bu memlekette bugüne kadar yüzlerce basın mensubu yargılandı. Neden onların hiç birine dönüp bakmadınız da sadece bu iki gazeteciyi canınız-ciğeriniz saymaktasınız?" Bir batılı menfaati olmadan  mümkün değil elini taşın altına koymaz.

Bu diplomatların yaptıkları yanlarına mı kâr kalacak? Devletler hukuku ve Viyana Sözleşmesi Türkiye’ye bir hak tanımaktadır:

Bir diplomat, bulunduğu memlekette o devleti rahatsız edecek işlere kalkışınca aleyhine çalışılan devlet,  sözkonusu diplomat veya diplomatları "persona non grata!" ilân edebilir. Diplomatların dokunulmazlıkları olduğu gibi bir de böyle "istenmeyen kişi" ilân edilme müeyyidesi vardır.

Bir diplomat "persona non grata" ilan edilince ne olur?

Kararı veren devlet, bir süre bekler. Şayet diplomat veya diplomatların devletleri  onu veya onları geri çağırmazlarsa bu defa devlet, istemediği bu kişilere  "pılını-pırtını topla ve git!" der. Bu bir kovmadır.

Ankara, mes'elenin bu tarafını değerlendirecektir. Şu var ki biz "persona non grata!" deyince muhatap devletler de bunu gurur sebebi sayarak sudan bahanelerle bizim diplomatlarımıza  misilleme yapabilirler. Bu netice de ülkeler arası gerginliğe yol açar. Halbuki diplomatlar gerginlikler, ihtilaf ve kavga çıkartmak için değil, dostluklar kurmak, geliştirmek ve pekiştirmek için vardır.

Huzursuzluk sebebi bu diplomatların, medenice özür dilemeleri ve bu problemi kapatmaya çalışmaları en makul ve tam diplomatik davranış olur. Aksi halde  Türkiye, müstemlekeci küstahlığına tahammül edemez.

Bizim mahkemeye de bir sitemimiz olacak:

Bazı yargıçlar,  bazan çok da çabuk bir hükümle vatandaş veya avukatları mahkeme salonundan çıkarmaktalar. Kendimize böylesine rahatlıkla kıyarken duruşma  müfettişi bu diplomatlara neden tahammül edildi? Onlar, neden hemen dışarı atılmadı?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.