BÖLGEDE VAROLMAK!..

A -
A +
Yıllar evvelinde yazdığımız makalelerimizden biri, "Ankara'nın müdafaası Kerkük'ten geçer"  başlığını taşıyordu. Çünkü, şunu tarihî bir malumat olarak biliyorduk. Osmanlı asırlarında İstanbul'un müdafaası Belgrad'dan geçerdi. O Belgrad şehri ki orada sadece cami sayısı 251 idi. Osmanlı sonrası muhtelif rejimlerde onlardan 250'sini yıktılar. Kalan birini de Sırp-Boşnak savaşında ateşe verdiler.
"Yurtta sulh cihanda sulh" imparatorluğu kaybetmiş bir iklimin derin psikolojik kırılması döneminde söylenmişti. Ancak bu söz, sonraki zamanlarda esas kabul edildi, üstüne kapanıldı ve bölge ile de dünya ile de irtibatlar çürük iplikle bağlandı.
Bakınız şu gün Zigetvar Muharebesi'nin yıldönümünü Macaristan'da  kutluyoruz. Bunu kutlamakla kalmayıp Kanuni Sultan Süleyman'ın iç uzuvlarının defnolunduğu yeri keşfedip bir düzenleme yaparak "Muhteşem Süleyman" için bir makam-türbe yapıyoruz. Hem de bunları Macar Başbakanının Suriyeli mülteciler ve İslamiyet için rahatsız edici lakırdılar ettiği bir zamanda eda ediyoruz.
Bu "makam-türbe" fikriden hareketle bir makam türbe daha teklif edebiliriz:
20 yıl kadar önce Nazım Hikmet'in mezarının Moskova'dan buraya nakli, tartışma sebebi olunca bazı iyi niyetli kimseler, Sultan Mehmed Vahideddin'in kabrinin de Şam'dan İstanbul'a naklini istemişlerdi. Biz bunu doğru görmediğimizi yazmıştık. Gerekçemiz şuydu:
istanbul gibi Şam da  Devlet-i âli Osman'ın vilayetiydi. Hükümdarlık rejiminde toprak ,"memâlik-i şâhane"dir, bugün "hazine" dediğimiz  varlık, o gün o terkiple millet adına Padişah mülkü olarak telakki edilirdi. Dolayısıyla bugün de görüşümüz o; son halife ve son Padişah, Şâm-ı Şerifte medfun kalsın. Ama; uzunca bir dönem "vatan haini" diye çok zalim saldırılara maruz kalmış olan Vahideddin Han için  Sultan Reşad Türbesi haziresinden bir makam-türbe yapalım. Değil mi ki devlet artık ve pek tabii olarak Çengelköy sırtlarındaki Sultan Vahideddin Köşkü'nü imar ederek devlet reisinin kullanımına verdi. Değil mi ki o resmî küfürler devri kapandı. Öyleyse mazi ile sulh noksansız yapılsın. 
Takvimin milletleri tarihten koparma kudreti yoktur. Takvim, zaman içinde coğrafyayı şekillendirebilir. Ama o topraklara sinmiş millî cevheri kazıyıp atamaz. Bizim bir milli coğrafyamız, bir iklim coğrafyamzı, bir Gönül Coğrafyamız ve bir de Kardeşlik Coğrafyamız var. Bugünkü hudutlarımız, hatta esasında Osmanlı Meclis-i Meb'usan'ının kabul ettiği Misak-ı Millî hudutları  Millî Coğrafyamızdır. OMT yani Osmanlı Milletler Topluluğu iklim coğrafyamızdır, İslam âlemi, Gönül Coğrafyamızdır, Türk dünyası da Kardeşlik Coğrafyamızdır.
Bütün bunları bir cümlede ifade etmek mümkündür:
Ezanın yükselmiş olduğu ve yükseldiği her yer vatandır.
780 Bin km² evimizin içidir.
Bu sözler, omuzda füze fütuhata çıkalım demek değil.  Gönlü çoraklandırmamak, şuuru iptal etmemek demektir. Elin insanları Büyük Okyanus, Atlas Okyanusu kıyılarından, Moskova eteklerinden kopup gelerek bu saydığımız yerlere şekil vermeye kalkışırken bizim kendimizi namevcut addetmemiz yanlıştan öte bir ziyandır.
Tarih ve talih bize kendi iklim dünyamıza girmek için iki kere kapı açtı; fakat  birinde askerî diğerinde siyasi cesaret yetmedi. I. Körfez Harekâtı'nda  merhum Turgut Özal, George Bush ile anlaşmıştı. Musul'a girilecekti. Askere talimat verdi. Genelkurmay başkanı Necip Torumtay'ın istifa etmesiyle bu teşebbüs kaldı. İkinci Körfez Harekâtı'nda yine zımnî bir anlaşma vardı. Fakat 3 Mart Tezkeresi’nin reddolmasıyla yine Musul ve o çevrelere giremedik. Giremedik ama sonrasında neler olmadı? Askerimizin başına çuval geçti. PKK azdırıldı, bir savaştan çok fazla şehit verdik, PYD dost edinildi vs.
Bu yazıyı neden kaleme aldık?
Cumhurbaşkanı Sn. Tayyip Erdoğan, Çin dönüşü Cerablus, el Bab, Azez vs. dedikten sonra ima ile Haleb ve sarahaten de Rakka, Musul ve toplamda da "bölgede var olmak!" dedi. Bu denilenlerin sathi, gündelik teknik konuşmalara boğulmadan izahını yapmak istedik. Bu bölgede biz var olmayacaksak kim var olacak? 1920'ye kadar bütün oralar İstanbul'a bağlıydı. 1952'ye kadar Mısır ordusunun dili Türkçeydi.
Cumhurbaşkanımız onları derken WSJ gazetesi, Ocak 2017'de işbaşı yapacak yeni Amerikan hükûmetinin "Birleşik Suriye"den yana olmayacağını yazıyordu. Tabire lütfen dikkat ediniz. "Birleşik Suriye" diye bir hukuki metin yoktur.
Ümidi kesmemiş olmalı ki tarih ve talih şimdilerde bir kez daha bize yoldaş olmakta. Yolu, hem Rusya ve hem de Amerika’yla birlikte yürüyoruz. Farkında olmalı ki  Diyarbakır'ın müdafaası Musul'dan, Gazianteb'in müdafaası Haleb'den geçer.
O gerçek hiç unutulmasın:
Belgrad, "1815 Sırp İsyanı"yla elimizden çıktıktan bir asır sonra İstanbul, düşman ordusu tarafından işgal edildi.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.