EKBER ŞAH

A -
A +
Zâhireddîn Muhammed Bâbür, Emîr Tîmur Gürgân Hân'ın oğlu Miran Şâh'ın torunu Sultan Ebû Saîd'in oğlu Fergana Hükümdarı Ömer Şeyh Mirza'nın oğludur. Kısacası Bâbür Şâh, Timur Hân'ın oğlunun torunun torunudur. Dedesi Sultan Ebû Sa'îd, Silsile-i aliyye-i Nakşibendiyye büyüklerinden Ubeydullah Ahrar hazretlerinden dua almıştır.
Zâhireddîn Muhammed, 1482'de doğdu. 1494'te babasının vefatıyla Fergana Devleti'ne hükümdar oldu. Bâbür, Özbeklerin büyümesi karşısında Fergana'da hedefine varamayacağını anlayınca 1504'te Kabil'i, ardından Kandehar'ı fethederek buraya yerleşti. 1508-1525 arasında kuzey Hindistan'a akınlar yaptı 21 Mayıs 1526'da Paniput Meydan Muharebesi'nde Delhi Sultanı İbrahim Ludî'nin ordusunu imha etti. Agra'yı payitaht yaptı. Böylece Hindistan Türk imparatorluğu tâcı el değiştirmiş oldu.
1527'de Hinduların 100 bin kişilik  ordusuna karşı Osmanlı kumandanı Mustafa Rumî'nin idare ettiği bir topçu birliğinin de desteğiyle Hindistan fethini tamamladı. Böylece 21 Mayıs 1526 Paniput Meydan Muharebesi'nden sonra ve 29 Ağustos 1526 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman'ın Mohaç Meydan Muharebesi'nde Macar ordusunu imha etmesinden biraz evvel adına "Gürganiyye", "Gürganlılar", "Timuroğulları" denecek olan bir büyük İslâm Devleti daha kurulmuş oldu.
Babür Şâh, 1530'da vefat etti. Kabri Kabil'dedir. Âlim ve edîb bir devlet adamıdır. Bizzat kaleme aldığı hayatına dair esere "Tüzük-i Bâbürî" ismini vermiştir. Divanı vardır. Ubeydullah Ahrar'ın Farsça olan "Risale-i Vâlidiyye" adlı fıkıh kitabını Türkçe'ye manzum olarak çevirmiştir...
Timuroğullarıyla birlikte 16. Asırdan itibaren eş zamanlı olarak Osmanlılar Garbî Türk Cihan Devleti ve Timuroğulları da Şarkî Türk Cihan Devleti olmak üzere iki üstün devlet kudreti şeklinde yerkürede yükseldiler.
Gürganiyye Devleti, 1858'de İngilizlerin Hindistan'ı işgaline dek 342 sene burada hükümran oldu. Kardeş devletin vedâından 65 yıl sonra bu defa Devleti âli Osman, 13 Kasım 1918-6 Ekim 1923 Arasında İngiliz öncülüğünde işgale uğrayacak ve işgali müteakiben o da vedâ edecektir...
Gürganiyye Devleti'nin 17 Hükümdarı olmuştur. Bunlardan biri de  "Ekber Şâh" unvanlı Celâleddin Muhammed'dir. Ailesi bir savaş kaybı sebebiyle mülteci iken 1542'de Ömerkot'da dünyaya geldi. Bâbür Şâh'ın torunu ve Hümâyun Şâh'ın oğludur. Timuroğulları İmparatorluğu'nun 3. Hükümdarı olarak 1556'da tahta geçti.
Ekber Şâh, güçlü bir asker ve siyasetçi ve teşkilatçı bir devlet adamıydı. Devlet hayatında bir çok yeniliklere imza atmıştır. Ne var ki zaferler ve etrafı onu şımarttı. Yakın çevresinden Şeyh Mübârek gibi riyâkârlarla 1579'dan itibaren Portekizli müstemlekecilerle Hindistan'a gelmiş olan Cizvit papazlarının telkinleriyle kendini hükümdarlığın üstünde gördü. Padişahlık, sultanlık, hükümdarlık ona yetmiyordu. Hükümdarlığa tenezzül bile etmiyordu. Bu gurur ve kibirle "dîn-i ilâhî" ismiyle sözde bir din kurdu. 1582 senesinde bütün valileri sarayında toplayarak dinini onlara tebliğ etti.
"Din-i İlâhî", 3 esasa dayanıyordu: 1-Allah birdir. 2-Dünyanın nimeti güneştir. 3-Ekber Şâh, hem din ve hem de dünya önderidir. O'na tabi olmak şarttır. Tabi olmak mal, can, namus ve dinde fedakârlık gerektirir.
Görüldüğü gibi Sevgili Peygamberimizin -aleyhisselam- mübarek isimleri geçmemektedir.
Bu sözde dini yaymak isteyenler, vahyi akla aykırı bulmuş, Kur'an-ı kerîmin Allah kelâmı olma hakîkatini inkâr etmiş ve İslâmiyetin bedevî bir millete geldiği ve Gürganlılar gibi seçkin bir kavme hitap edemeyeceğini iddia etmişlerdir. Dalkavuklarından Şeyh Zekeriya "İnsan-ı kâmilden murat Şâh-ı Ekber'dir, kıble olarak ona yönelen muratlarına nâil olur" diyordu. Adı geçen sapıtmış hükümdar "sulh-ı külli" adıyla bir hoşgörü hareketi başlattı. "Divânhâne" diye bir tapınak yaptırdı. Buraya ve sarayına topladığı din adamları arasında diyalog geliştirmek istedi. Mehdiliği sahiplenmeye çalıştı. Şaşkın fâninin bunun gibi daha bir çok sapma ve iddiaları vardı. Onların hayata geçmesine engel olarak da başta "İki Bin Yılı'nın Yenileyicisi" İmâm-ı Rabbânî olmak üzere İslâm âlimlerini görüyordu.
Dedesi Babür Şâh, diğer kıymetli eserlerinin yanı sıra aynı zamanda Hanefi fıkhıyla alâkalı olarak "Mübeyyen" adında bir eser de vermiş olduğu, evliyâya, ehl-i sünnet yoluna meftûn ve hizmetkâr yaşadığı hâlde kâinatı sahiplenmeye uğraşan Ekber Şâh, zamanında bütün memlekette ve bilhassa sarayda hakîkî âlimler itibarsızlaştırılmaya çalışıldı. O'nun ölümüne kadar Mecusiler, Berehmenler, Hıristiyanlar, Cizvit papazları el üstünde tutuldu, sarayda misafir edildi. Müslümanlar, ehl-i sünnet âlimleri ise zulüm ve işkencelere marûz kaldı. İmâm-ı Rabbanî Ahmed Farukî Serhendî hazretlerini susturmak için hapse attırdı, işkenceler ettirdi. Maksadı, halkı tek inanç etrafında buluşturmaktı. İlâhî olan ve olmayan dinlerden bir parça alınarak düzenlenmiş bu uydurma din, halk arasında rağbet görmedi. Yakın adamlarından Ebü'l Fazl'ın katledilmesiyle de iyice geriledi.
Ekber Şâh, 1605'te Agra'da öldü. Ölümüyle de "din-i ilâhî" bitti.
Yerine oğlu Cihangir Şâh geçti. Bu hükümdarla birlikte Müslümanlar rahat nefes aldılar. İslâm âlimleri, yeniden itibar gördü. İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, dîne hürriyet veren bu hükümdara dualar etti.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.