TAKVİMLER, AYIN 17'SİNİ GÖSTERİRKEN!

A -
A +
17 Eylül Cumartesi günü İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun dâvetiyle Anıtmezar'daydık. Bir kimse, Aksaray'da yüzünü batıya dönmüş olarak sağ elinin işaret ve orta parmağını açarak kuzeye doğru uzatırsa işaret parmağı, Topkapı'ya çıkan Millet Caddesi'ni, orta parmağı kuzey istikametinde uzayan Vatan Caddesi'ni gösterir...
Başvekil Adnan Menderes, Hariciye Vekili Fatin Rüşdü Zorlu ve Maliye Vekili Hasan Polatkan, işte bu Vatan Caddesi'nin Edirnekapısı'ndan gelen caddeyle kesişme noktasındaki Anıtmezar'da medfûndurlar.
Daha sonra Turgut Özal ve Aydın Menderes onlara komşu geldiler.
İki bakan, 16 Eylül 1961'de, Başvekil ise o gün rahatsız olduğu gülünç gerekçesiyle bir gün sonra 17 Eylül'de İmralı'da darağacı ve cellat eliyle katledildiler.
Devrin emperyalist emredicilerinin güdümündeki sivil-asker Tek Parti bürokratları ve medyası taşeronluğu vazifesini yapmıştı.
Bu 3 Şehîd, 29 sene asıldıkları İmralı Adası'nda kaldılar. Bir tek Allah'ın kulu kabirlerine uğrayıp bir Fatiha okuma imkânına sahip değildi. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın teşebbüsüyle TBMM tarafından itibarları iade edildi. Naaşları, 17 Eylül 1990'da bugünkü "Şehidler Tepesi"ne getirildi. Tek Parti zihniyetinin takipçileri ile vesayetçi bürokrasi ve yabancılaşmış medya mensupları bu özür dileme ve hata düzeltme merasimine iştirak etmediler.
Rivayet edilir ki vatan toprağı ismi geçen mazlûm şehîdlere tahsis edilirken Turgut Özal da bugün yattığı yeri göstererek "beni de buraya gömersiniz!" demiş.
Merhum Başvekil  -tam ismiyle - Ali Adnan Ertekin Menderes ve iki dâvâ arkadaşının muhabbetle yâd edildiği 17 Eylül 2016 günkü toplantı, Kur'ân-ı kerîm tilavetiyle başladı. Ardından resmî konuşmalar oldu ve İstanbul Müftüsü muhterem Prof. Dr. Rahmi Yârân'ın muhtevalı bir duasıyla nihayetlendi. Müftümüzün niyâzındaki bir cümle oldukça önemliydi:
-Ya Rabbi; Başbakan Adnan Menderes, Ezân-ı Muhammedî'yi aslî hâline iade ettiği için sorgulandı ve yargılandı, dedi. Rahmet talep eden bu cümle çok şeydi.
O vakti yaşamış olanlar naklederler. Vatan Caddesi'nin açıldığı günlerde bir de büyük bir yangın çıktığından etraf, is-pas içindedir. Akşamın geç vaktinde oradan geçenler, Adnan Menderes'i açılmakta olan yolu teftiş ederken görmektedirler. Yanında yalnızca şoförü vardır, üstü-başı ise islidir...
Şehîd Başvekil, bu hizmetleri yaparken Tek Parti zihniyetinin lideri TBMM kürsüsünden "ne yapacaksınız bu kadar geniş caddeyi, tayyare mi konduracaksınız?" diye O'na sataşıyordu. Bu ufuk farkı, sadece Şehîdler Köprüsü açılırken değil, tâ Yavuz Sultan Selim Köprüsü'ne varıncaya dek neredeyse her hayrlı teşebbüste karşımıza çıktı. O kadar ki bugün gayet sevimli olarak kullanılan "tl" rümuzu için bile muhalefet yapma adına hırçınlık gösterdiler?
Yeni nesiller, "Menderes'in suçu neydi, niye iktidarını devirdiler, neden bir kısım arkadaşlarını emniyette, kendisini de darağacında öldürdüler?" diyebilirler.
Bir sebebini, müftümüzün duâ cümlesinden naklettik; Ezânı saptırılmış vaziyetten aslî hâline çevirdi. Diğeri; yollar, köprüler yapmak. Daha başkaları da var. Osmanlı Hânedânı'nın kadın üyelerine yurda dönüş hakkı tanındı. Bir konuşmasında halkın demokratik gücüne işaret için "bu millet, isterse Hilafet'i de getirir!" dedi ve bu sözle siyonisti, haçlısı, mürtediyle bütün bozuk ideolojileri rahatsız etti. Diğer bir konuşmasıyla "istersem orduyu yedek subaylarla da idare ederim" dedi. Asker ocağının özü millettir demek olan bu cümle de Kemalist taassuptakileri çileden çıkarttı.
Bunlar ve benzerleri darbe için iç sebeplerdi. 27 Mayıs'ı asıl yaptıransa üst akılla bozuşmadır. Türkiye Cumhuriyeti Başvekili, Washington'dan yardım alamadan eli boş dönmüştü. Halbuki bu millet ve bu vatan, bu geri kalmışlıktan kurtulmalıydı. Onun için bu defa Moskova ile masaya oturdu. Böylece İskenderun Demir Çelik, Aliağa Rafinerisi vs yapılabilecekti.
Bu cür'et, evvela 17 Şubat'a 1959'daki "Londra Tayyare kazasıyla" cezalandırılmak istendi. Başarılamayınca 27 Mayıs cinayeti ile nokta kondu. Bir vatan evlâdı, 17 Şubat'ta ölmeyince 17 Eylül 1961'de asıldı.
Ama hınçlar dinmedi!
Menderes ailesi, affedilmedi. Yüksel Menderes için evinde tüp gazı ile kendini zehirlemiş süsü verildi, Mutlu Menderes, Kızılay'da kaldırımda yürürken araba çarpmasıyla hayatından oldu, Aydın Menderes, trafik kazasıyla tekerlekli sandalyeye mahkûm kaldı...
Dünle bugün arasında ne çok benzerlikler ve yeniden açılmayı bekleyen ne çok dosyalar var...  
Bu ne çok tesadüftür!
17 Şubat 1959
17 Eylül 1961
17 Aralık 2013
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.