HALEP

A -
A +
Suriyeliler, Beşar Esad'ın zulmünden kaçarak Türkiye'ye sığındıklarında bu tarafta bir yanlış anlama ve bir de hayret hâli yaşandı. Sanıldı ki gelenlerin hepsi Arap, öyle bile olsa insanî uygulama değişmez ama öyle de değildi. Misafirlerimiz, hemen hemen eşit ölçülerde Arap, Kürt ve Türkmen'dir. Hayretse şöyle oldu. Onlardan bir kısmı gayet güzel Türkçe konuşuyorlardı. Vatandaş çoğunluğumuz, hatta okumuş yazmışlarımız hayret ettiler. Bazıları hayretini seslendirerek bazıları ise içinden "Türkçe'yi nereden öğrenmişler?" diye soruyordu.
Bir millet sahip olduğu toprakların yabancısı kılınırsa böylesi garipliklerin görülmesi kaçınılmazdır. Bir kere 1920'ye kadar Suriye adında bir devlet yoktur. Şimdiki Ürdün, Filistin, Lübnan, İsrail  ve Suriye "Vilâyet-i Şâm"dır. Bu itibarla Suriye, zikrettiğimiz tarihe kadar Urfa, Gaziantep, Bursa Konya, Edirne gibi bir şehrimizdir. Burada Türkçe bilinmesi ve halkın Anadolu sîmalı olması kadar tabiî ne olabilir? Türkçe ve yüz benzerliği gerçeğinin uzak ve yakın tarihle alâkalı başka bir sebebi daha mevcuttur: 
Oğuzların Kınık Boyu'ndan olan Selçuklular, Büyük Selçuklu Devletinden başka Anadolu Selçuklu, Kirman Selçuklu, Horasan Selçuklu, Suriye Selçuklu ve Irak Selçukluları şeklinde de tarih sahnesinde yer almışlardır. Suriye'dekinin adı "Halep Selçuklu Melikliği"dir. Bu melikliği 1095 yılında Sultan Alpaslan'ın oğlu melik Tutuş'un oğlu melik Rıdvan kurmuştur.
Diğer sebepse şapka inkılabıdır. Türkiye'de 1928'de şapka inkılabı ilân edilince şapka giymekten imtina eden bir hayli vatandaş Halep başta olmak üzere Suriye şehirlerine hicret etmişlerdi.
Geçen gün uzun seneler Bağdat'ta devlet adına vazife yapmış birine sohbet esnasında "Bağdat ne kadar güzel değil mi?" diye sorduğumda yüreğimi yakan bir cevap aldım: "Öyle bir Bağdat artık yok!"... "Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz!" darb-ı meseliyle dilimizde efsaneleşmiş şehir, ne yazık ki perişân edildi.
Eski güzel Bağdat'ı görmüştük; tam bir medeniyet, tam bir ilim-irfan, âlim-evliyâ ve mimârî eserler şehri. Eski güzel Halep'i de görmüştük. Muhteşem bir kal'ası, nadide camileri, cıvıl cıvıl çarşıları vardı. Sıcak hava, insanın üstüne huzuru da eliyordu... Döviz büfesinin camında Türkiye Türkçesiyle "Türk parası alınır" yazısını görünce ne kadar memnun olmuştuk.
Haçlı dünyası Bağdat'ı tarümâr ve bir medeniyeti yer ile yeksân ettikten; buradaki tarihî mirası aparıp götürdükten sonra şimdi de Halep mahvedilmekte. Halep'in cımbızla etleri yolunuyor.
Suriye'de bugün için en net ifadeyle tablo şudur:
ABD, PYD/YPG'ye yardım ederek hedefine yürümekte, Rusya Federasyonu, Beşar Esad Nusayri rejimine yardım ederek Akdeniz ve Ortadoğuya inmişliğini pekiştirmekte, Türkiye -geç kalmış olsa da- ılımlı muhaliflerle Türkmenlere destek olarak 5 bin km2'lik emin bir bölge tesisine çalışmakta.
Bütün bunlar olurken Nusayri ve Rusya güçleri, Halep'e bombalar, kurşunlar, alevler yağdırmaktalar. Adını koymak lâzım. Dün Sırplar, Srebrenitsa'da Boşnaklara ne yaptılarsa bugün bu iki kuvvet Suriye'de Halep başta olmak üzere Sünnî Müslümanlara aynısını yani soykırım yapmaktalar. Bütün dikkatlerin uyanması lâzım Halep'te sivil ahali soykırıma marûz!!!
Halep mahvedilirken, taş üstünde taş, omuz üstünde baş kalmazken Ankara ve Washington'dan sadece kınama sesleri yükselmekte, AB başkentleri ise oralı bile olmamaktalar.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.