TRUMP, SAMİMİYET KANTARINDA

A -
A +
Birkaç gündür dünya gündeminin ilk sıralarında Soçi Zirvesi sonrası ABD Başkanı Donald Trump'ın Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı araması yer almakta. Sn. Trump, Sn. Erdoğan'a malum terör örgütüne daha evvel silah verilmesinin "saçma" olduğunu söyledikten sonra bundan böyle bir daha silah verilmeyeceğini açık, kesin ve net bir dille ifade etti. Hatta "ifade etti" cümlesi bile zayıf kalabilir; "teminat verdi", "taahhüt etti" demek daha yerinde olacaktır. Bu haber, Ankara'da elbette büyük memnuniyetle karşılandı. ABD medyası ise olayı "YPG'ye büyük darbe" diye yorumladı. Aynı yorum, aşağı-yukarı diğer dünya medyasında da yer aldı. Başkan Donald Trump'ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı bu safhada araması zekice bir davranıştır. Tüccar yanıdır. Donald J. Trump, ilk seçildiğinde "askerimizin Orta Doğu'da ne işimiz var?" demiş ama gereğini yapmamıştı. Ne Orta Doğu ve Afganistan'a yerleşmiş kuvvetleri geri çekebildi ve ne de bugün "saçma" dediği silah sevkiyatını engelleyebildi. Manzara oydu ki Trump, bir yerlere rağmen seçilmişti. Seçilmesi içe sindirilemiyordu. Yeri sorgulanmaktaydı. Zaten dünya da Donald Trump'ın tedirginliği ve tâciz edilmesini görüyordu. İşte bu hava içinde güya DEAŞ'la mücadele için bir başka terör örgütü PKK/PYD-YPG'ye silah yardımı sürüp gitmekteydi. Niyet, Erbil-Hayfa arası terör koridoruydu. Bu silah yardımı devam ederken diğer taraftan âdeta "yarı devlet" hayatı kazanmış Kuzey Irak Kürt Otonom İdaresi'nin aklı çelindi. Erbil, güya Washington'ın yardımıyla istiklâl ilân edecekti. Arkasına çok güveniyordu. Ne var ki "el mi yaman bey mi yaman?" demişler. Ankara, hakikaten yerinde bir kıvraklıkla Bağdat'la iş birliğine gitti, Moskova ve Tahran'la ortak çalıştı. Washington yahut Pentagon yahut ABD hariciyesi yahut CIA veya bunların toplamı bu mevzuda kelimenin tam manasıyla  kayba uğradı. Bu, 15 Temmuz ve onu takip eden Fırat Kalkanı'ndan sonra gelen üçüncü mağlubiyetti. Ortada hem fiilî kayıp vardı ve hem de Kürtler zaviyesinden sıkıştığında müttefikini satma menfaatçiliği. Bununla kalınmadı. Ankara, Tahran ve Moskova bu olaydan bir ay sonra bu defa da Suriye iç savaşını bitirmek için Soçi Zirvesi'ni yaptılar. Zirve liderleri, vardıkları kararları el ele tutuşarak açıkladılar. "Tek Süper güç" devre dışı kalmıştı. Kürt Referandumuyla Soçi Zirvesi arasında Amerika'nın daha başka kayıpları da vardır. Önce sudan bir bahaneyle Suudilere yüklendi, ardından Suudileri ve BAE'ni yanına alarak Katar'ı bitirme hamlesi yaptı. Türkiye'nin Sn. Erdoğan liderliğinde devreye girip ipi kesmesiyle "idamlar" yapılamadı. Bunu Riyad'da bir diğer hamle "Veliahd darbesi" takip etti ama o da nihayetinde "otelde tatil"e dönüşmek üzere. Bütün bunlar, Kuzey Orta Doğu'da elde edilemeyen zaferi, Güney Orta Doğu'da gerçekleştirmek içindi. Orta Doğu kuşatılmak isteniyordu. Sonuç ise bambaşka bir mecraya vardı: Okyanus Ötesi yahut Üst Akıl; Artık, -Ülkelerde darbe yaptıramıyor, -İstiklal ilân ettiremiyor, -Devlet kurduramıyor, -Askerî ve siyasi projelerini hayata geçiremiyor, -Dünya devleti Türkiye dururken PYD gibi bir örgüt stratejik müttefik sayılarak onunla çalışma gafleti işleniyor... Amerikan derin devletinin hataları, Sovyetler Birliği'nin 1979'daki Afganistan'ı işgal hatasına benzemekte. SSCB'de devlet başkanından ziyade Polit Büro devredeydi. İşgal, işgal edilen bir vatanı değil, işgalci Sovyetleri bitirdi. Eğer, başa  Mihail Gorbaçov adlı ileriyi gören bir devlet başkanı gelmeseydi, Rusya bugünkü büyüklüğü yakalamamış olabilirdi. Donald Trump, şu telefon diplomasisi ve açık sözlülüğüyle Amerika'ya büyük iyilik yapmıştır. Türkiye, Rusya, İran Cumhurbaşkanları ayda bir veya 15'te bir toplanırken Sn. Trump onları seyretme mecburiyetinde kalacağını gününde okuyabildi, Orta Doğu’da işgalci sevimsizliğine ve  sözüne güvenilmezlik imajına sürüklendiklerini görebildi. Buna rağmen herkesten şu tahlili yapıp enine-boyuna düşünmeyi beklemek doğru olmaz. Daha ilk dakikadan beri Türk vatandaşı ABD'nin PKK/PYD-YPG'ye daha evvel vermiş olduğu silahların akıbetini sormaktadır. Bahse mevzu terör örgütüne TSK'nın onda biri büyüklüğündeki bir orduyu donatacak miktarda  6 trilyon dolarlık ağır silah verilmiştir. Bunlar, sözüm ona DEAŞ'la mücadele içindi. Halbuki hibe silahların içinde uçaksavarlar bile vardır. Bahane o kadar çürük ki DEAŞ'ın uçağı yoktur. O da bir tarafa, DEAŞ, Irak ve Suriye'de bir anda ortaya çıktığı gibi yine bir anda yok olmuştur! Silah yardımı ise devam etmiştir. Amerikan savunma yetkilileri, silahların "iade şartıyla" verildiğini defalarca söylediler. Tabiî bu masalı inanarak mı anlatıyorlardı bilmiyoruz? Şimdi: Başkan Trump, Türk milleti tarafından samimiyet kantarında tartılmaktadır. Silah sevkiyatının durdurulması kararı, vatandaşımız nezdinde de memnuniyetle karşılanmıştır. Donald Trump, hem bugünün ve hem de dünün teminatını verme ve güç zehirlenmesini görme durumundadır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.