Orta Doğu aynı ortak tabana dayanıyor

A -
A +
İslâm ülkelerini düşünüyorum tek tek. Her birinde bir başka rejim. Gökte kırpışan yıldızlar yerine bir ağaçtan sar­kıtılarak gücü nispetinde geceyi aydınlatmaya çalışan yirmi beş mumluk elektrik lambaları. Belki de doğrudan doğruya mum. Kiminde sosyalizm iktidar edilmiş aydın kadro tarafın­dan. Kiminde ırkçılık. Kiminde batıcılık.
Dikkat edersek her İslâm memleketinde aynı kopukluğu, aynı çatışmayı görebiliriz. Hepsinde de tarihî ve sosyolojik bir şart olarak halk ve aydın kavgası olmuştur ve sürüyor. Bu ihtilâfın daha ne kadar gideceği de şimdiden kestirile­mez. Gerçi kapitalizm kaç seneler en ağır şekilde Müslümanları sömürmüş ve bazı İslâm ülkeleri bu yüzden, yani kapitalizme duydukları tepki ve öfke sebebiyle sosyalizme yaklaşmışlardır. Ama bu yolda olanların yanıldıkları bir taraf vardı. Sosyalizmin de kapitalizmin de doğdukları bir dün­yaydı. Dışımızdaki bir dünya. Avrupa daha açık bir söyle­yişle sosyalizm de kapitalizm de aynı toprakların çiçekleri.
Bir de yerli dünyamızdan doğuyormuş gibi inanç uyan­dırdığı hâlde, hayat sularımızı bulandıran iktidarlar ve görüş­ler var. Suudi Arabistan’da olduğu gibi. Ancak, artık Vehhabilik de, reformculuk da modalıklarını yitirdiler. Şimdi bırakı­nız Orta Doğu'nun sosyalizme, kapitalizme, batıcılığa, kısaca­sı bâtıl’ın her nevine karşı olduğu kadar içten doğan tehli­kelere de yerinde tespitlerle yaklaşan ve çarpık yanlarını ortaya koyan entellektüelini; artık sonradan Müslüman olmuş Batılı aydınlar da bu kaba ve gönül incitici görüşlerin farkın­dalar. İslâm denizlerinin uzağında seyreden bu alacalı fikir­lerin en açık yanları tasavvufa ve evliyaya karşı oluşları. Kısır bir mantığın buzlu camlarından bakarlar dine. Ve ta­biî bu net olmayan bakış onları git gide batıcıların, Marx’çıların saflarına götürüyor. Ama ne var ki bunun da farkın­da değiller. Bu yolculuğun en nihayet Marxizm veya Batılılarla bir bütünleşmeyi doğuracağı, kaçınılmaz bir son gibi gözüküyor bize.
Fakat bu tablo dosdoğru yolda olanların ümitlerini kır­masın. Yöneticilerin türlü karanlık sokaklara sapmaları -Allah'ın inâyeti ile- artları sıra fazla insanı götürmemiş­tir. Işık yerine karanlık kaynağı mumlar şu gün sönecektir, demek zorsa da: ne gün olsa eriyip tükenecektir. Çünkü, yanlış ebedi olamaz. Zaten ölüme mahkûm ışıkları iyice sol­muştur ve şöyle bir üflemeyle söneceğini bu sözde aydınlar da bilmektedir. Şimdi sıra, gün, zaman hakiki aydının doğu- mundadır. O hayat dolu sürgünler şimdi yaprak yaprak aç­mışlardır. Yarın meyve vereceklerdir.
Halk uyanmaya başlamıştır. Solcuların gerçeği değil de kendi arzularını dile getirmek için dedikleri şekilde değil. Halk kendi realite, inanç ve psikolojisi doğrultusunda bir kı­mıldanış içindedir bütün İslâm ülkelerinde.
İlahi bir sınamadan geçtik ve geçiyoruz. Şu an herkes birbirine bir sis içinden ve gerisinden bakıyor. Belli sebep sonuç akışı içinde sis elbette kalkacaktır... Şimdi anlaşılma­sı gereken ne Markscı ve batıcı tatbikatların bizim için fay­dalı olduğu ne de koyunların yazıda yayılırken yünlerini şurada burada çalılara kaptırdıkları gibi aklını materyalist diya­lektiğin çalılarına kaptırmış olan reformist akımlardan can damarlarımızı eski gürlüğüne kavuşturucu rüzgârların doğa­cağıdır.
Meselenin özü kendimizi kendimizle donatmak.
 
* Orta Doğu’ya dair kaleme aldığımız bu yazı, 26 Aralık 1976 Pazar günü Türkiye gazetesindeki Pırıltı sütunumuzda yayınlanmıştı. Biz, aşağı-yukarı iki asırdır aynı şeyleri konuşmaktayız...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.