İSRAİL İÇİN ÇEVRE TEMİZLİĞİ

A -
A +
Şu günlerde iki olay birbirine eş zamanlı gitmekte; biri İran’daki sokak gösterileri diğeri de İsrail’in Kudüs’ün tamamını mülkiyetine geçirme fütursuzluğu.
ABD Devlet Başkanı Donald Trump, 6 Aralık 2017’de “Kudüs, İsrail’in başkentidir, sefaretimizi oraya taşıyacağız!’’ diye karar alınca İİT/İslâm İşbirliği Teşkilatı Dönem Başkanı BTC/ Büyük Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İİT/İslâm İşbirliği Teşkilâtını İstanbul’da olağanüstü toplantıya çağırdı. 13 Aralık’ta bir araya gelen üye devletlerin oy birliğiyle aldıkları karar Sonuç Beyannamesi’yle bütün dünyaya ilân edildi.
1-Filistin müstakil bir devlettir.
2-Doğu Kudüs, Filistin’in başşehridir.
Hemen ardından da BM toplantıya davet edildi. BM Genel Kurulu ve BMGK’nın her ikisinde de Trump’ın emri vakisi reddedilerek hükümsüz sayıldı. İİT’nin aldığı karar, aslında 1988 tarihli BM kararının da teyidi olmaktaydı. İsrail, 1967’de Mısır’la savaşa tutuşmuş, Haçlı destekli İsrail ordusu, 6 gün içinde Mısır ordusunu yenmiş ve galip taraf, işgal yoluyla topraklarını birkaç kat daha genişletmişti. Kudüs-i şerif de o işgal edilen yerlerden biridir. İşgalci devlet, buna rağmen “BM’nin '67 Hudutlarına çekil!’’ yönündeki hiçbir kararına aldırış etmeyerek Kudüs ve Batı Şeria’ya Yahudi yerleşimciler iskân etmeye devam etti ve etmekte.
D. J. Trump’ın aynı zamanda kendini içerideki zor vaziyetten de kurtarmaya dönük bu bir taş ve bir kaç kuş politik kurnazlığıyla Kudüs’ü İsrail’in başşehri olarak tanıyıp Amerikan büyükelçiliğini de oraya taşıyacaklarına dair verdiği haber, bu hicranlı hikâyenin son noktasıdır.
İİT’nin böylesine cesur bir karar alabileceği pek beklenmiyordu. Ancak alındı. Bunda bir numaralı amil Türkiye’dir. Böylece dünya 2017 sonuna gelirken bir yanda İİT’nin İstanbul Zirvesi kararı vardı. Diğer tarafta da Trump’ın kararını hukuksuz ve hükümsüz sayan BM kararı.
Bu iki kararın terkip edilmesi gerekmekteydi. BM, Filistin’in bağımsız bir devlet ve Doğu Kudüs’ün de Filistin’in başşehri olduğunu, buna zıt olarak alınmış ve alınacak kararların gayrimeşru sayılarak müeyyideye bağlaması gerektiğini kabul etmeliydi.
Bu mes’ele; Filistin ve Kudüs dâvâsı tam da bu safhadaydı.
İsrail, birkaç günlük bir şaşkınlıktan sonra ancak şoktan çıkabildi. Hemen ardından da parlamento ‘’Kudüs bir bütündür ve İsrail’in de başkentidir’’ diye bir şoven ve siyon açıklaması yaptı.
Malûm devlet, bu kararı alıp Kudüs’ü bir boğa yılanının bir ceylanı yutması gibi yutarken İran’da şiddet olayları başladı. Fars halkında birçok sebeple memnuniyetsizlikler meydana gelmişti. Bunlar, kullanılması kabil memnuniyetsizliklerdi. Belli merkezlerden düğmeye basıldı ve yığınlar sokaklarda protestolara başladılar.
İran’daki gösterilerin okunması şudur:
Bu şiddet olayları, ‘’Büyük İsrail’’ için yapılan çevre temizliği hamlelerinden biridir. Niyet, İsrail’in Nil’den Fırat’a kadar genişlemesinin önünde duracak her devleti silmek veya zararsız hâle getirmektir. Bir nükleer yalanla Irak işgal edildi, İsrail’i tehdit eden Saddam asıldı, ülkesi perişan duruma düşürüldü. Mevzubahis devlet bugün bölgesindeki muhtar idareye bile Türkiye’nin desteğiyle karşı durabilmiştir. İsrail’in komşusu Suriye ise Arap Baharı efsunuyla mahvedildi. Beri tarafta ise Mısır’da darbe yapılarak, Suudi Arabistan’a ise gözdağı verilerek İsrail’e dost yapıldılar.
Ancak, İran, İsrail için en büyük tehlikelerden biriydi.
Gezi İsyanı ve 17/25 Aralık Adliye Darbe Teşebbüsü ve 15 Temmuz Cunta Darbe Teşebbüsü Türkiye’de muvaffak olamamıştı. Ama Astana ve İstanbul İİT zirvelerinde imzası olan düşman İran’da olabilirdi. Bu noktada Washington’un menfaatleriyle Tel Aviv’in menfaatleri tam örtüştü. 40 yıl sonra yeniden inşa edilecek laik bir İran devleti, diyet karşılığı olarak kurulacağından bir Lozan Masasıyla İsrail için tehlike olmaktan çıkardı. Göstericilerden bazıları, ‘’İran İslâm Cumhuriyetine hayır! İran Cumhuriyeti istiyoruz!’’ diye bağırmaktalar. Hâlbuki bu insanlar iş ve aş için sokağa dökülmüşlerdi. Haçlı dünyası, etikette olsun “İslâm Cumhuriyeti’’ sözüne tahammül edemiyor.
Tahran, hayalleri bırakıp gerçeğe ve aklı selime dönmelidir:
Gençleri işsiz, vatandaşı aşsızken İran’ın Yemen’de, Lübnan’da, Suriye’de olması, bölgeye Şii ideolojisi ihraç etmeyi ayakta kalma sebebi olarak görmesi yanlıştır. Silaha dökülen o paralar, ülkeye harcansa bu hoşnutsuz kitle oluşmayacaktı.
İran, meçhule doğru gidiyor.
Kudüs yutulmakta.
Tek ümit Türkiye’dir.
Türkiye, teyakkuzda olmalı, “namusum’’ dediği Kudüs’ten taviz vermemelidir.
Nihâi hedef, Büyük Türkiye Cumhuriyeti’dir. 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.