DOĞU GUTA’YI KURTARMAK MI, TÜRKİYE’Yİ DURDURMAK MI?

A -
A +
Doğu Guta, Şam merkezine 10 km mesafede bulunan, 104 km2’lik bir alana sahip ve birtakım ilçe ve kasabalardan meydana gelen bir yerdir. 400 bin nüfusludur. Bölge, Suriye iç savaşının en büyük mağdurudur.
Bugün burada insanlık, iflas etmiştir.
Doğu Guta’yı rejim kuvvetleri ve zaman zaman da Rus uçakları bombalamaktadır. 400 sivilin can verdiği 21 Ağustos 2013 tarihli katliamdan bu yana ölen, yaralanan, sakat kalan sivil sayısı binlerle ifade edilecek hâldedir. Ölenlerin büyük bir kısmı kadın ve çocuktur. Burası bombalanırken Neron’un çağdaş rakîbi Beşar Esad nam zalim, sarayının penceresinden bombalamayı seyredebilmektedir.
Rejime göre “Doğu Gutalılar teröristtir. Sivilleri canlı kalkan olarak kullanmaktadırlar.’’ Bu iddianın hiçbir dayanağı yoktur. Kaldı ki öyle olsa bile iddia, kendi içinde çatışmaktadır. İddia doğru ise rehine siviller kurtarılmadan bombalama yapılamaz. Ancak Moskova ve Tahran garantörlüğündeki rejim, hiçbir hukuki kayda aldırış etmeden zulme devam etmektedir. Zalim Nusayri rejimi din ve mezhep farkı öfkesiyle burada sivil halka karşı klor gazı gibi kimyevî silahlar,  vakum, misket, sığınak delici bombalar ve havan topları kullanmaktadır.  400 bin nüfuslu bir yer o vaziyete düşmüştür ki burada ihtiyaç maddeleri, gıda, ilaç, hekim yoktur.
BMGK, 24 Şubat 2018 akşamı esas sebep Doğu Guta faciası olmak üzere Suriye için bir aylık bir ateşkes/mütareke kararını kabul etti. İsveç ve Kuveyt’in hazırladığı ateşkes tasarısı ittifakla/oy birliğiyle kabul edildi. Rusya, kararı veto etmedi. Aslında  samimi olsa bu dramı  süründürmesine hiç gerek yok. Vladimir Putin’in Neron mirasçısına kaşlarını çatıp “yetti gayri! Düş şu mazlumların yakasından!” demesi onları kurtarırdı. Karardan sonra ABD temsilcisi de geç kalınmış olunmasından söz etmiş. Sanki harekete geçiyorlardı da ellerini tutmuşlar. Washington’un mes’elesi, Doğu Guta’nın mağdur olması  değil, Kudüs’ün İsrail’in başkenti yapılmasıdır.  
Güvenlik Konseyi kararında “Doğu Guta’da insani durum alarmı vermektedir” diye yazıyor. Bunu diyenleri tebrik etmek lazım. Hiç kimse yardım etmeden, bu alarmı görebilmiş veya duyabilmişler. BM kararı,  “insani durumun alarm verdiği Doğu Guta” başta olmak üzere  rejimin kuşatma ve zulmü altındaki Yermük, Fua, Kefra’daki muhasara kaldırılmalı ve buralara insani yardımlar ulaştırılmalı, ağır hasta ve yaralılar tahliye edilmelidir, diyor.
26 Şubat’tan itibaren güya yardım başlayacak ama akıbeti zaman gösterecektir.
Karar, DEAŞ, el-Kaide, en Nusra gibi terör örgütleriyle bunlara bağlı alt terör örgütü ve kişilere karşı operasyon yapılmasına mâni olmamaktadır.
Teklifinin kabulünden sonra Suriye’nin BM temsilcisi “Afrin de karara dâhil edilmeli” deyince Rusya temsilcisi de “öyle olmalı” demiş. 
Bizim aramızda da böyle düşünen talihsizler çıkabilir.
Bu lafın safsata olmaktan öte hiçbir değeri yoktur.
Çünkü:
1-Güvenlik Konseyi kararı DEAŞ ve benzeri terör örgütleriyle onların alt terör örgütlerine karşı harekâta ilişmemektedir. a-Türkiye, içlerinde DEAŞ’ın da olduğu terör örgütleriyle mücadele etmektedir. b-Bölgeyi ele geçirme peşindeki PKK, BMGK üyesi bir kısım devletler tarafından terör örgütü listesine alınmıştır. c-PYD/YPG  delillerle sabittir ki PKK’nın alt terör örgütüdür.
2-Türkiye, vatan topraklarına vaki tecavüzlerini defetmek  için BM hukukunun ve tabiî hukukun verdiği hakla meşru müdafaa hakkını kullanmaktadır. Bizim sahamızda “iki taraf” yoktur. Karşımızda terör örgütleri vardır. Muhatabımız olmadıklarından anlaşmamız da mevzubahis değildir.
3-Türkiye, Fırat Kalkanı Harekâtı’nda olduğu gibi Zeytin Dalı Harekâtı’nda da hiçbir sivile ziyan vermemiştir, veremez; hukuk ve adaletin dışına çıkmamıştır, çıkamaz. Bizatihi yöre insanlarından meydana gelen  Suriye Kuvayı Millîyesi ile müştereken hareket etmekte, sivillere her türlü insani yardımı götürmektedir. Zira buna hem insan, hem İslam, hem soydaş olarak mecburuz. Bölge, Türkmen toprağıdır. Afrin, yıllardır terör örgütünün işgali altındadır. Bugün bölge halkının talepleri doğrultusunda Suriye Millî Kuvvetleri ile Türk Millî Kuvvetleri tarafından kurtarılmaktadır. Harekât başlarken Şam’daki idareye de yazılı bilgi verilmiştir.  
4- a-Suriye rejimi, ülke bütünlüğünü koruyamamaktadır. Esasen böyle bir niyeti de yoktur. Ülkesini Rusya ve İran’ın vesâyetine bırakmış, Kuzey Suriye’yi de terör örgütlerine terk etmiştir. b-Rejim, hukukun bir arada yaşama prensibine aykırı olarak Suriye vatandaşları arasında din ve mezhep ayırımı yapmaktadır. c-Suriye’nin toprak bütünlüğünü, Suriye rejimi değil, Irak’ta olduğu gibi Türkiye muhafaza etmektedir…   
Bu  kesin doğruları görmek istemeden Güvenlik Konseyi kararını Türkiye için de iltizâmî/bağlayıcı saymak, aklı ve mantığı zorlamak, hakikati tepetaklak etmeye kalkışmaktır. Kim ne derse desin, kim ne karar alırsa alsın, Büyük Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bölgenin huzuru, burada yaşayan insanlarının saadeti için lâzım gelen her şeyi yapacak ve mağdur, mazlum, mülteci, rehine, sakat, aç ve ilaçsız Suriyelilere her türlü yardıma devam edecektir. Bunu yaparken kimsenin elini tutmaya kalkışmaya hakkı yoktur. Olursa neticesini düşünmek zorundadır. Eğer BMGK, Türkiye’yi haklı yolunda durdurmak için göz boyama niyetini taşıyorsa bu, onların bileceği iştir. Bize göre zaten dünya 5’ten büyüktür.
Azimliyiz, îmânlıyız, güçlüyüz. Biz, bu bölgenin işgalcisi, misafiri, müstemleke kuvveti değil, bin yıllık sahibiyiz. Dün olduğu gibi bölge insanıyla aşımızı-ekmeğimizi bölüşürüz. Türk asırlarında hiçbir bölgede hiçbir zaman insani alarm yaşanmadı.
O alarmalar, sömürmeler, Hollanda misalinde olduğu gibi hep haçlılar zamanında yaşandı.
Ezan sesinin yükseldiği her yer bizden sorulur.
Bölge ahalisi, ne Neron suratı ve ne de haç görmek istiyor.
İnsanlar, bizim merhamet, şefkat ve adaletimize muhtaç.
Bölge, Türkleri bekliyor.
Onlar, dün olduğu gibi bugün de bizden razılar.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.