İSLAMIN HÜKÜMLERİ

A -
A +
Kadına dair tartışmalar esas itibariyle İslam cemiyetine değil Avrupa’ya aittir. İslamiyet, kız çocuk sahibi olmayı utanç sebebi sayan bir cemiyette doğmuştu. Cehaletin üzerine doğan bu güneşin açmasıyla da kadın, layık olduğu değeri buldu. Kur’ân-ı kerim, hadis-i şerifler, Veda Hutbesi, asırlar boyunca kaleme alınmış abidevi eserler, dinimizin kadına verdiği yer ve önemle doludur.
İslam toplumunun onu eş, kardeş ve ana olarak aziz kıldığı zamanda, bazı Avrupa hayatları, kadının insan olup olmadığını tartışıyordu. Bu bahsettiğimiz, İslam coğrafyasında tıp, zirveyi bulmuşken Batı'da cin bedeninden çıksın diye hastaya türlü eziyetlerin yapıldığı devirlerdir.
Bizim cihangirlik asırlarında cemiyetimizin kadın diye bir meselesi yoktur. O mesele, 15 asır evvel hallolmuş, Allah’a kul ve Peygamber aleyhisselama ümmet olan nesiller, bu yolda devam etmişlerdir. Aksine davrananlar, günah işlemişlerdir. Günahkâr, her devirde ve her mevzuda vardır.
Hukuk ikiye ayrılır:
-İslami Hukuk.
-Örfi Hukuk.
İslami Hukuk edille-i şer’iyyedir.
Bunlar da:
-Kitap
-Sünnet
-Kıyas-ı fukaha
-İcma-ı ümmettir.
Kitap, Kur’ânı kerimdir. Sünnet, Sevgili Peygamberimizin, buyurdukları, yaptıkları ve yapılmasına engel olmadıklarıdır.
Hamidullah’ın yanlış ifadesiyle “İslam Peygamberi” değil, bütün insin ve cinnin/insanların ve cinlerin Peygamberi Muhammed aleyhisselamın buyurduklarının ismi Hadis-i Şeriftir. Hadis-i Şerifler, binbir elekten geçirilerek ayıklanıp tasnif edilmiş ve Buhari ve Müslim diye iki muhkem külliyatta toplanmıştır.
Hadis-i şeriflerle Kur’ân-ı kerim tefsirlerinden beslenen fakihlerin/İslam hukukçularının kıyaslama yoluyla yaptıklarına “Kıyas-ı fukaha” denir. Tefsir, kelam-ı ilahiden murad-ı ilahiyi anlama çalışmasıdır. Müctehidlerin yaptıkları kıyaslara ictihad denir. Mezhepler, bu ictihadlarla kurulmuştur. “İctihad kapısı” mecazi bir ifadedir. İctihad yapabilme yetkinliğini, ehliyetini kasdeder. İctihad kapısı kapanmamış; ümmet, zamanla müctehid çıkartamamıştır.
İcma-ı ümmet ise Müslümanların, kitapta, sünnette, ictihadda karşılığı olmayan bir mevzuda söz ve görüş birliği etmeleridir.
Örfi Hukuk:
Örf, gelenek ve görenek demektir. Teamül de denir. Şeriate yani edille-i şer’iyyenin 4 hükmüne mugayir, aykırı olmayan örf ve âdetleri muamelelerde de tatbik etmek mubahtır. Bu sebeple Mecelle’nin 45. Maddesi “örf ile tayin, nass ile tayin gibidir” kaidesini koymuştur. 36. Madde de “Âdet muhakkemdir” der. Yani bir ihtilafta şer’i deliller yoksa ve fakat o yerde bu ihtilafı halle yarayacak bir âdet varsa hâkim, o âdeti bir kanun maddesi gibi tatbik eder. Bu da yargı için büyük bir kolaylıktır.
Ne bugün ve ne de kıyamet kopuncaya kadar Kur’ân ve sünnet ahkamının/hükümlerinin değiştirilmesi mümkün değildir. Onlar, ebedi doğrulardır. Kıyas-ı fukaha için mezheb imamlarımız çapında emsalsiz hakiki âlimlerin olması gerekir. Bugün onların ictihadlarına yetişecek biri yoktur. Unvan sahibi olmak, tek başına ilmî kifayet kazandırmaz. Ayrıca Mecelle, 16. Maddede “içtihad ile içtihad nakz olunmaz" hükmünü koymuştur. Nakz, çürütme demektir. İcma mevzuunda ise toplum, İslami müktesebat ve ilme öylesine uzak düşmüştür ki bir fikir birliği neredeyse imkânsızdır.
Şer’i, İslami hukukta değil, örfi, geleneğin kaideleştiği hukukta değişiklik olabilir. Mecellenin 39. Maddesi buna dairdir. Şöyle der: “Ezmanın tegayyürü ile ahkamın tegayyürü inkâr olunamaz.” Zamanın değişmesiyle hükümler de değişir, demektir.
Şehirleşme ve teknoloji, topluma birçok yeni mesele getirmiştir. Fitne çıkmasına sebep olan asansör tartışması da böyledir. Asansör, umumi nakil vasıtası gibidir. Asansörde halvet olmaz. Halvet için nikâh düşen kadın ve erkeğin dışarıdan girilmesi mümkün olmayan kapalı bir yerde bulunmaları gerekir. Asansör ise her katta durdurulabilmektedir.
Diğer taraftan dini istismar edenlerin olduğu doğrudur. Bozuk tarikat ve cemaatlerin olduğu da doğrudur. Kendine din adamı vs. diyerek bozuk fetvalar verildiği de doğrudur. Ne var ki bugünlere, bu hâle gelinmesinin ilmî, sosyolojik ve tarihî  sebepleri vardır. Tanzimat’tan itibaren bilhassa erken Cumhuriyet döneminde garplılaşma, muasırlaşma adına her şey İslamiyet ve Müslümanlar aleyhine işlemiştir. Padişahın hal fetvasını şeyhülislam vermiş, hilafetin kaldırılmasını şeyh bir meb’us teklif etmiş, bu millet yazısını, medresesini, hukukunu, ezanını, Kur’ân öğrenme hakkını, örfünü ve bin yıllık, daha doğrusu 15 asırlık birikimini kaybetmiş, Batı'nın vesayetine teslim edilmişti. İlk ilahiyat fakültesi ve imam hatip lisesi açılması bile Müslümanları kontrol etmek, dini reforma tabi tutmak içindi. Unutulmasın ki başörtüsü dramı ilk defa 1967’de Ankara İlahiyat Fakültesinin kapısında yaşandı.
Buna rağmen İslamiyeti bozamadılar. Onun sahibi Allahü tealadır. Bu din, bütün hükümleriyle kıyamete kadar yaşayacaktır. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “İslamın 14-15 asır önceki hükümleri uygulanamaz” ve benzer sözleri, bir teessür anında kızgınlıkla telaffuz edilen maksadını aşmış cümlelerdir.
Bu millet, edille-i şer’iyye kaynaklı ehl-i sünnet yolunda olmak, İmam-ı Azam Ebu Hanife ve diğer imamlarımızla İmam-ı Gazali, Abdülkadir-i Geylani, İmam-ı Rabbani gibi gökteki yıldızlar kadar çok ve gökteki yıldızlar gibi yüksek ve parlak olan âlim ve evliyaya tabi olarak ilimde, san’atta, irfanda, fazilette, cesarette cihangir olmuştur.
Milletimizin yeniden cihangir olması, diğer olmazsa olmaz şartların yanı sıra Kızılelma Bayrağı, İlayı Kelimetullahı yeniden dalgalandırabilmesi bu ana caddede kalmak, hak mezheplerden taviz vermemek, selefilik, mezhepsizlik tehlikelerine dikkat etmek, ibni Teymiyye, Efgani, Abduh, Reşit Rıza, Mevdudi, Hamidullah, Seyyid Kutup gibilerin peşinde gitmenin yıkım olacağını fark etmesiyle mümkündür.
Devlete düşen, 15 asırlık birikimi bugünkü ve yarınki nesillere kazandırmaktır.
Geçmişte de mezheplerle alakalı olarak bazı burukluklar yaşanmıştı.
Biz, kuluz; insanlara karşı hatamız olduğunda özür diler, günahımız olduğunda tövbe ederiz.
Sn. Erdoğan’a haber veriyoruz. Mevzubahis konuşmadan sonra telefon eden veya karşımıza çıkan vatandaşlara açıklama yapmakta zorlandık. Kırgınlık ve rahatsızlık çok. Fakat telafisi mümkün.
-İslamın hükümleri ebedidir, demek kalbleri onaracaktır.
Maddede yükselirken özde kayıp, yıkımımız olur.
Bu milletle, bu çok sevilen lideri arasına hiçbir hain, hiçbir dalkavuk ve hiçbir hata girmesin.
Bu yakalanmış günler, son fırsattır. Tekrar iki asır bekleme zorunda kalmamalıyız. Eğer; bu fırsat harcanırsa Kader, bize bir kere daha gülmeyebilir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.