ADAM GİBİ ADAM!

A -
A +
BBP/Büyük Birlik Partisini kuran, Alperenler Hareketi’ni başlatan merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun 9. vefat sene-i devresi günlerindeyiz. Nur içinde yatsın, mekânı cennet-i âlâ olsun.  25 Mart 2009’da partisinin Kahramanmaraş mitingini yaptıktan sonra Yerköy mitingine giderken içinde bulunduğu helikopter, Göksun’daki Keş  Dağı’na çarpmış, helikopterdeki 6 kişi ölmüştü.
Bu  bir kaza değil, faciadır; çünkü tertiplenmiş ihanetti.  O günleri yaşayanlar hatırlayacaklardır. Kahramanmaraş valisinin helikopterin düştüğü ânda yaptığı resmî açıklamayla sonraki açıklamalar farklılaşmıştı. Muhsin Başkan gibi şehid düşen İHA muhabiri İsmail Güneş’le alâkalı olarak kaza günüyle takip eden zamanlarda çok çelişen ifadeler oldu. Sonradan da dosya kapatıldı.
Kapatılan dosya, 15 Temmuz 2016 işgal ve darbe teşebbüsünden sonra tekrar açıldı. Bugün artık şeksiz ve şüphesiz anlaşılıyor ki Muhsin Yazıcıoğlu’na ve dolayısıyla helikopterde bulunan herkese kasdeden FETÖ/PDY terör örgütüdür. Zira daha evvel de 17 kere trafik kazası atlatmış  Muhsin Yazıcıoğlu, birtakım sır malûmata sahipti ve bu malûmatı Başbakan Sn. Recep Tayyip Erdoğan’la paylaşmaya başlamıştı. Kanaatimiz o ki  28 Şubat Darbesiyle  faili meçhuller gibi malûmatları paylaşacaktı. Terör örgütü, suikast ihanetini, kendisini fâş edecek bu bilgilendirmeyi engellemek için yapmıştı. 
Bir kimse, yerli ve millî ise vatansızlarla milliyetsizlerin gözüne diken olur.
Muallim Naci ne diyor?
İhtirâz-ı ta’neden kalmaktadır âhım nihân ,
Bir hakîkat  kalmasın âlemde Allah’ım nihân!
16 Temmuz’dan itibaren adı geçen örgütün maskesi düştü, takiyyesi bozuldu, konuşmalarda “Hocaefendi” diye bahsetmemenin kusur kabul edildiği örgüt lideri ve taraftarları rezil ve rüsva oldular. Şimdi nihân, saklı gizli değiller, iplikleri pazara döküldü.
Muhsin Yazıcıoğlu ise  şimdi milletin gözünde bir kahramandır. O, bir dâvâ adamıydı. 12 Eylül 1980 darbesinin Mamak  zindanlarındaki zalim işkenceleri bile bu alpereni vatanından soğutamamıştı. Dininin, vatanının, milletinin ve bu ülke değerlerinin pazarlıksız sevdalısıydı.
Bu seneki anma, diğer senelere göre daha iyi geçti.
Bize artan rağbetin sebebini sordular:
Bu rağbet, hem kadr-ü kıymet bilme ve hem de itiraf edilmedik bir özürdür. Hadisenin bu tarafı, yani vefatından sonra hürmet edilene, hâl-i hayatta iken lâyık olduğu kıymeti vermemek insanoğlunun biraz da kumaşından geliyor. Bundan dolayıdır ki Şeyhülislam olacak bütün donanıma sahip olduğu hâlde sırf kendisine sıra gelmediği için bu makama geçemeyen divân şiirimizin muhteşem yıldızı Baki diye ünlenmiş Mahmud Abdülbaki Efendi, o sitem yahut da hicvi söylemiştir:
Kadrini seng-ü musallada bilüb ey Baki;  durup el bağlayalar karşuna yârân, saf saf!
Şüphesiz ki geç de olsa kıymet bilmek, hiç kıymet bilmemekten yeğdir.
Gerçi şöyle denebilir “yeter ki Allah, razı olsun; insanlar kıymet bilse ne olur, bilmese ne olur?” Bu söz doğrudur. Lakin; burada  kazanan, kıymeti bilinen değil kadr-ü kıymet bilenlerdir.
Aksine “vefasızlık” denir.
Muhsin Yazıcıoğlu, helikopterinin düşmesi üzerine şehid olunca haberlerde ilk defa kiraladığı helikopterde bunu yaşadığı dile getirilmişti. İşin bu tarafı yanlıştır. Biz, Muhsin Yazıcıoğlu ile 1998 Eylül ayının ortalarında Tiran’a  gitmiştik. Sırplar, Kosova köylerini kuşatmışlardı. Bu köylere yardıma gidiyorduk. Muhsin Başkan, Arnavutluk’un başşehri Tiran’da bir helikopter kiraladı. Helikoptere kendisiyle beraber kameraman, bendeniz ve pilot olmak üzere 4 kişi bindik. Hududa sıfır uçuyorduk. Aşağıdan bir mermi sıkılsa taş gibi yere düşerdik. Ama Allah’ın koruduğuna kim ne yapabilir? Bir müddet uçtuktan sonra köyün birine indik. Oradan itibaren ziyaretlerimiz başladı. Kardeşlerimiz âdeta bayram ettiler.
Dönüşte Muhsin Yazıcıoğlu, UÇK/Kosova Kurtuluş Ordusu Başkanını bulunduğumuz yerde yan odaya alarak maddî yardımda bulundu. Sırbistan’a karşı istiklâl mücadelesi veren teşkilatın lideri bu gencin, bir ay sonra şehid edildiğini işittik. Bu yaşadıklarımızı 17 Eylül 1998’den itibaren Türkiye gazetesinde dört günlük bir yazı dizisi yaptık.
Ölmeden evvel yazdığı “Üşüyorum anne” şiiri, sanki ölüm iklimine dair önceden verilmiş bir haberdi. Ama herhâlde üşümedi. Çünkü şehidler ölüm acısı çekmezler.
Şu hâtıranınsa bizde ayrı bir yeri vardır:
Şehadetinden 10 gün evveldi; gün cumartesi günüydü. Amsterdam’da vakit, daha öğleyi göstermemişken bir kısım ziyaretçilerimizle bir bahçede sohbet ediyorduk. Telefonum çaldı, Baktım; Muhsin Başkan:
-Gardaşım; neredesin? Kaç gündür sana ulaşamıyorum! Dedi.
Hâl-hatır ettik. Muhabbet tazeledik. Dünkü cumayı Nizam-ı âlem camiinde eda ettiğimizi haber verdik. Ve biraz sohbet ettikten sonra vedalaştık.
Meğer son konuşmamızmış.  
Ne demişler?
-İyiler, iyi atlara binip gittiler…
Önden gidenlere selâm olsun!
Adam gibi adamlara rahmet olsun!
              *
Aşağıda adam gibi adam Muhsin Başkan’la alâkalı iki belgeyi paylaşıyoruz. Biri, yukarıda  bahsettiğimiz helikopter uçuşundaki fotoğrafımızdır. Diğeri de merhum Yazıcıoğlu’nun TV programımıza konuk olduktan sonra program şeref defterine yazdıklarıdır. Kamuoyu bunu ilk defa okuyacaktır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.