SITMA HAREKÂTI

A -
A +
İran ile P5+1 devletleri, 2015 yılında bir nükleer andlaşması akdetmişlerdi. P5, yıkılası BM’nin BMGK üyesi olan 5 patron üyesidir. +1 de Almanya. Az daha açmak gerekirse; 6 devlet, 3 yıl önce İran’la İran’ın nükleer silah çalışmalarına müdahil olma mevzuunda bir andlaşma imzalamışlardı. Buna nazaran, İran, bazı konularda itiraz hakkı mahfuz kalsa da BM ‘’Milletlerarası Atom Araştırması Kurumu’’ müfettişlerinin askerî üslerine denetimli bir şekilde girmesine müsaade etmektedir. Bu andlaşmayla Batı ile İran bir anlamda orta yerde buluşmuşlardı. Batı, iddia ettiği İran tehdidine set çekiyor, İran da sürekli olarak baskı altında kalmaktan kurtuluyordu. Bu netice aynı zamanda bölgeyle dünya barışına da hizmet olmaktaydı. İran, zikredilen andlaşmayla daha bir önünü görür olduğundan piyasalar rahatlamış ve  ülkede petrol üretiminden paranın değerine ve oradan kalkınmayla ihracata kadar onlarca kalemde çok ciddi iyileşmeler yaşanır olmuştu. Söz konusu  andlaşmanın taraf, hatta başı çeken devletlerinden biri ABD’dir. Diğerleri gibi ABD  de 3 yıldan beri andlaşmaya riayet etmekteydi. Ancak Donald Trump , seçim kampanyalarında ismi geçen andlaşmayı ‘’felaket’’ olarak ilan etti. Kötü veya zararlı bile değil de felaket. Mübalağalı bir ifade . Bu söz, o günlerde belki seçim kampanyasının malzemesi gibi görülmüştü. Ama şimdi anlaşılıyor ki öyle değil. Ne zaman, ne yapacağı ve ne diyeceği belli olmayan ABD başkanı, bu defa da hiç de gündemde yokken ‘’felaket nazariyesini’’ yeniden ileri sürdü ve andlaşmadan ayrılacaklarını söyledi. Vaziyet şudur: P5+1’in Amerika hariç diğer 5 devleti, andlaşmanın devamından yanadır. Dedesinin babası Müslüman Osmanlı Türkü olan İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson, üstelik de Amerika’da ‘’ İran’ın nükleer silahlara sahip olmaması için elimizdeki imkânların en iyisi bu andlaşmadır!’’ demiştir. Rusya, Fransa, hepsi  bu görüşteler. Türkiye ve diğer önemli devletler de andlaşmanın yaşamasından yana. Buna mukabil, Donald Trump’ın akıldaneleri  Millî Güvenlik Danışmanı John Bolton ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, sertlik taraftarıdır. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ise andlaşmanın yeniden müzakereye açılmasına razı olmayacaklarını, ABD’nin çekilmesiyle bir boşluk doğacaksa taraf ülkelerin bu boşluğu doldurmaları gerektiğini dile getirdi. Parlamento ve halk da bu zoraki ve haksız gündeme  oldukça öfkeli. Görünen o ki Washington, bir oyun içindedir. İran’ı bu konudaki tecrübesine dayanarak ölümü gösterip sıtmaya razı etmek istemektedir. Aynı Beyaz Saray, Suudi Arabistan’ın 15 sene önce el-Kaide’ye yardım ettiğini, bu yüzden vatandaşlarının öldüğünü,  yakınları ölenlerin  tazminat haklarını korumak maksadıyla bu devletin Amerikan bankalarındaki 750 milyar dolarını bloke ettiğini açıklamıştı. Türkiye, bugün İran’a reva görülen bu muameleye muhalefet ettiği gibi o muameleye de karşı çıkmıştı. Ne var ki veliahd prens bir süre sonra Amerika’ya gitmiş, denilenlere aynen riayet etmişti. Nitekim Amerika’nın İran’a yaptığı bu ‘’Sıtma Harekâtı’’nda Suudi Arabistan ve İsrail, saniye sektirmeden ABD’nin yanında yer aldılar. İran’la olan nükleer silah andlaşmasının iptal teşebbüsü aynen o Suudi hikâyesine benzemektedir. Ancak Washington’un yanıldığı bir taraf var. İran, Suudi Arabistan değildir. İran, devlettir. ABD, Irak veya Suriye örneklerinde olduğu gibi İran’la savaşı göze alamaz. Bir başka gerçek daha var: Beyaz Saray, Soçi, Astana, İstanbul, Tahran zirveleriyle Orta Doğu’da zora düşmüştür. O kadar ki Suudiler, İsrail, BAE ve PYD/PKK ile vaziyeti kurtarmaya çalışıyor. Niyeti bu üçlüyü dağıtıp tek söz sahibi olmaktır. Türkiye-Rusya-İran üçlüsünün en zayıfı, İran’dır. İşe oradan başlamıştır. Sözleşme bahanedir.  Ne var ki bu blöfe İran taviz vermez. Nitekim yarın Pentagon veya bir başka Amerikan kurumu, Trump’ı bir defa daha yalanlayabilir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.