KARANLIKTA KALMIŞ AYDINLAR!..

A -
A +
Türkiye’nin en temel mes’elesi, sabah-akşam konuşulan mevzulardan hiçbiri değildir. Türkiye’nin en temel mes’elesi, aydınlarıdır. Bu memleket, yaklaşık olarak iki asırdan bu yana aydınlardan çekmektedir.
Aslında onlar “aydın” değil, yarı aydın, çeyrek aydındır. Bir kısım kimselere Tanzimat’tan sonra “münevver”, yirminci asrın ortalarından itibaren “aydın”, yirminci asrın son çeyreğinde “entelektüel”, yirmi birinci asırda yeniden “aydın” dendi. Bu sıfatlar, “havas”, “âlim”, “ârif” karşılığıdır ama hiç alâkası yoktur.
Aydın olmanın ilk şartı fikir namusu sahibi olmak, fikrî istiklale titizlenmek, birlikte yaşadığı cemiyete rehber olmak, kendini milletiyle onun değerlerine adamak; kendini âdeta bir mum gibi yakarak ışık tutmak, yol göstermektir.
Bunlar;
Haysiyet,
Şahsiyet,
Seciye
Ve
Millî değerlere bağlılıkla mümkün olur.
Sözde aydınlarsa evvela yerli değildir, dinden, tarihe ve dile kadar bize ait olan her varlığın ya uzağındadır veya düşmanıdır. Fransız İhtilalinin döküntüsü bu azınlık, yabancı hayranıdır. Birçoğunun kafasının içi dağınık ve olduğu gibi zahiri de derbederdir. Veya tam aksine olarak vitrindeki manken gibi giyinirler, o mankenler gibi kafaları bomboştur. Dede ve ninelerinden bile utanan hastalıklı bu zümre, batının okuryazarlarını takliden dinsiz olmayı, muhalif kalmayı, aykırı yaşamayı marifet bellerler.
Bunlar hemen birçok alanda görülür. En fazla da sanatçı unvanlı pervasızlar arasında rastlanır. İşin garibi, bu yabancılaşmış aydınlardan “sanatçı” denilenler, hemen her iktidarın ve bilhassa muhafazakâr iktidarların baş tâcıdır. Bugün de öyledir. İktidarlar, bunlar üzerinden kitlelere tesir edip güçlerini pekiştirmek isterler. Hâlbuki onlardan ancak ve yalnız parmakla sayılacak kadarı samimidir. Diğerleri, dün hakaret  ediyorlardı yarın daha fazlasını yapacaklardır.
Sanatçı, yazar, gazeteci, siyasetçi ve kendisine aydın denen, öyle zannedilen bu kimseler şu gün nerededirler? Kulakları niçin tıkalı, gözleri neden görmez, yürekleri neden hissizdir?
Hani o
Oyuncular,
Müzisyenler,
Ressamlar,
Prof.’lar,
Doç.’lar,
Yazarlar,
Politikacılar,
Gazeteciler,
Ve bu cümleden olarak bütün o aydınlar, özgürlükçüler, hümanistler hangi dağın arkasına saklandılar?
Görevlerinden alınan belediye başkanlarına destek için koltuğunun altına sıkıştırdığı fotoğrafla seğirten İstanbul’un iğreti başkanı nerede?
Evlâdları örgüt ve örgütün partisi tarafından çalınan bir avuç kahraman ana, Diyarbakır’da destanlar yazarken, ah-ü figanları dağları titretirken, gözyaşları mermeri delerken siz neredesiniz?
Birinin yanında yer almanız için onun dinsiz, vatansız ve milliyetsiz olması mı lâzım? Bu kadınların suçu başlarındaki örtü, kalblerindeki imân mı? Ana olmaları yetmez mi?
Evet, sözde sanatçı ve güya aydınlar bu kahraman analarla birlikte değil. Seçimlerde bölücü partiyle gizli-kapaklı iş birliği yapan politikacılar ve gözünü düşmanlık bürümüş gazeteciler de yoklar. Etiketinden ve kibrinden başka sermayesi olmayan akademisyenler de ortalıkta yok!..
Görmüyorlar,
Yazmıyorlar,
Konuşmuyorlar.
Bu da ne olduklarını ortaya koydu. Akşamcılar, yabancılar, köksüzler varsın mazlumun değil zalimin, yıkıcının ve bölücünün yanında yer alsınlar!
Kimse yanlarında olmasa bile Diyarbakırlı Analar, bugün destan yazmaktalar. Onların bir cümlesini o çeyrek aydın, sanatçı, politikacı, gazeteci ve aydın denilenlerin tamamı bir araya gelse, yazamaz, konuşamaz ve haykıramazlar!..
O analar, onlara muhtaç değil.
Bu bahsettiklerimiz, yanlarında olmakla analara şeref vermeyeceklerdi.
Onlar şeref alacaklardı.
Diyarbakırlı Kahraman Analar, kimseye güvenerek meydana çıkmadılar. Onlar, Allah’a güvendiler.
Allah, onlara yeter!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.