DİVAN EDEBİYATI

A -
A +
Dün, Ali Nihad Tarlan Hoca’dan söz etmiş ve Yekta Saraç Hoca’nın “Divan Şiirinden Seçmeler” başlıklı kitabına, Hoca’nın “Divan Edebiyatı Meseleleri” adlı eserinden yaptığı iktibası, bugün buraya nakledeceğimizi yazmıştık. İktibas, 1981 tarihli tab’ın 83-85. Sayfalarından yapılmış. Tarlan Hoca’yı anlatırken İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden bu mümtaz şahsiyetin bâzı vasıflarını da dile getirmeye özen göstermiştik. O ve emsali birkaç hakkıyla profesör bazı kürsü sahipleri, her nasılsa 27 Mayıs’ın üniversite katliamından kurtulabilmiş kimselerdi. Aslında dünkü makalemizi kaleme almadan evvel, şimdi, İstanbul Aydın Üniversitesi’nde hem derslere giren ve hem de burada Aydın Düşünce Platformu adlı bir STK faaliyetini de sevk ve idare eden MEB eski Müsteşarı Necat Birinci Hoca’yı aramalıydık. Zira muhtemelen Ali Nihad Tarlan Hoca’nın talebeliğini yapmıştı. Ancak; zamana karşı yarış içinde olduğumuzdan böylesi ehemmiyetli teşebbüsler vaktinde akla gelmiyor olabiliyor. Nitekim yazıyı Ahmet Demirbaş kardeşimizin hassas dikkatlerine gönderdikten sonra yapmamız evla olan işi hatırladık. Evet, Necat Hoca, Ali Tarlan Hoca’da 4 yıl okumuş. Burası tamamdı. Fakat şahsi hâl ve meziyeti nasıldı? Bunu merak ediyorduk. Zira biz, Hoca’yı yazdıklarıyla devrinin havasından öğrenmiştik. Necat Hoca’yı dinledikten sonra hükmümüzdeki isabet için şükrettik. Yekta Hoca’nın da Hocası olduğunu bu vesileyle öğrendiğimiz Birinci Hoca, Hocası için kibar bir insandı, Divan Edebiyatı mütehassısı olduğu gibi Fars Edebiyatının da mütehassısıydı dedi ve sözlerine şunu ilave etti: Akranlarıyla beraber neslinin son temsilcilerindendi. Hoca’nın bu ifadesinden, akademik dünyaya dair serzenişini çıkarmak mümkün… Kısmen kısaltarak aşağıya aldığımız yazı, belki ilk ânda her ilk okuyana çok şey demeyebilir. Ancak üzerine kafa yorulursa seviye fark edilecektir. “Öztürkçe” adına dilde ırkçılığın malûl ettiği nesilleri anlıyoruz. Makalenin, Divan Edebiyatı’nın “kadın, aşk ve şarap” temalarından ibaret bir saray edebiyatı olduğu iftirasının mektep kitaplarında talebeye ders diye okutulduğu talihsiz bir dönemde kaleme alındığı hatırlanırsa değeri, ayrıca daha fazla kavranacaktır. Eğer aynı yalan, bugün de edebiyat derslerinde devam ediyorsa okul kitaplarından sökülememiş ayrık otu misali uydurma Türkçe’nin yanı sıra bunun varlığını da maarifimiz adına büyük kayıp sebebi sayarız. İşte Ali Nihad Tarlan’ın Divan Edebiyatı için dedikleri: “Divan Edebiyatımız, medeniyet âlemine büyük bir iftiharla sunabileceğimiz bir sanat mahsulüdür. Onun içinde insan zekâsı, kendi içinde varabileceği son merhaleye varmıştır, denilebilir. Bilhassa aruz vezninin dar sahası içine bu kadar çeşitli renkli fikir, his ve heyecanı sığıştırmak, tablo üstüne tablo çizmek hiç de kolay olmasa gerek. Divan edebiyatına havas edebiyatı deyip onu millî bir edebiyat saymamak, bir milletin içinde havassın o millete mensup olmadığını sanmak kadar cahilâne bir hükümdür. Tefekkür ve zevki yüksek bir seviyeye erişen bir insan, muhakkak milliyetinden istifa etmiş mi sayılır? Milliyet, bir elbise değildir. Elbette bir cemiyet, birçok bakımlardan ayrı ayrı seviyelerdedir. Her birinin ayrı bir ihtiyacı vardır. İnsanı bütünü ile kavrayan ihtiyaçların çok şiddetli ve zaruri olanı sanat ihtiyacıdır. Bu fikre sapanlar, herhangi bir medeniyet dairesine giren cemiyetlerin onun ne derece tesiri altında kalabileceklerini düşünmeyenlerdir. Türkler, İslam medeniyet dairesine girmişlerdir. İnsanda insan olmak haysiyetiyle en müessir ve en tabii ihtiyaç dindir. Yeni bir din, kendisine mahsus tefekkür sisteminin kelimeleri ile gelir. İnsanı en derin hayat ihtiyacından kavrayan din, zaruri olarak kendi tefekkürünün ifadesini kendi dilinde taşır. Ve bu suretle o medeniyet dairesine giren cemiyetin dili üzerinde müessir olur. Bunu garip ve manasız bulanlar, muazzam bir kanun içinde aksamadan yürüyen kâinat nizamını manasız bulanlardır ki ilim, bunlara hitap etmez. Eğer garipsedikleri hâli beğenmiyorlarsa tarihin seyrini değiştirsinler... Türk dili, Arapça ve Farsçadan çok kelime almıştır. Fakat bunları sadece malzeme olarak almış ve kendi millî dehasının tefekkür ve ifade sistemi olan grameri içine yerleştirmiştir. Cümle şekli ve fiiller mekanizması tamamen Türk dehasına uygundur. Biz, dilleri ve ırkları zaman dediğimiz vâhimenin hangi noktasında ele geçirdiğimizi dahi bilmeyiz. Ondan evvel dünyada dilin ve ırkın nasıl maceralar geçirdiği ise tamamen meçhuldür. Saf dil ve saf ırk ancak bir Anka kuşudur. Her sanat eseri, beşerî bir ihtiyacın mahsulüdür. Her devrin kendisine göre bir sanat telakkisi vardır. Bu telakki, fert ve cemiyetin müşterek malıdır. Ve cemiyet içinde bir vakıadır. Münakaşa kabul etmez. Ve bir ilim adamı, asırlarca evvel vücuda gelip inkişaf eden bir sanat telakkisini bugünkü zevki ile ölçemez, değerlendiremez. Bir ilim adamı, sadece vakıaları ve onların sebeplerini izah eder. Bu telakkinin mahiyeti ve değeri hakkında objektif vesikalara müstenid bilgi verir. Bu ilim adamının elinde insan denen muamma vardır. Altı asır bir milletin ruhu üzerinde gelişip ona hâkim olan, kütüphaneler dolusu eser veren bir edebiyat, incelenmeye değer ve bu neslimiz için mukaddes bir vazifedir sanırım. İyice bilmeden sathi bir görüşle bir sanatı mahkûm etmek fikri bir faciadan başka bir şey değildir. Evet, bu edebiyatı anlamak güçtür. Büyük bir kültür zenginliğine muhtaçtır. Bu kültürü elde edip bu sanat mahsullerini avucu içine almak, yüksek tefekkürün verdiği zevke erişmek demektir. Bu büyük nimetin külfeti de büyüktür. Katlanmalıyız. İlim neticede her şeyi kolaylaştırır… … Tarlan Hoca ve diğer aynı zevk, sancı ve görüşteki hoca, ilim ve sanat erbabının şimdilerde ruhlarının şâd olduğu ümid edilebilir. Gelinen bu safhada birçok emeğin payı vardır. Lakin; bizden işittiğini naklettiğini söyleme tevazuunu gösteren, on bin civarında divan şiiri mısraını ezbere bilen ve onları dinleyenler için tekrarına hasret duyulan bir zevkli sohbete çeviren Divan Edebiyatı icracı, Divan Edebiyatı yorumcusu Hayati İnanç kardeşimizin payı çok farklıdır. Biz, belki sahip olduğu istidadı tutuşturmuşuzdur. Bu itibarla vazifemizi yapmış olabiliriz. Ama edebiyat fakültelerinden biri olsun böylesi bir Divan Edebiyatı hizmetkârına fahri doktora vermemişse bu ihmal, onları mahcup edecek ağırlıkta bir kusurdur.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.