ADALET

A -
A +
HUKUK mesleği, belki de mesleklerin en zoru, en veballisidir. Mahkemede davasına göre insan veya insanlar hakkında en basitinden en ağırına kadar hükümler verilir. Bu hükümler yani hürriyete veya mala dair veya her ikisine dair verilen kararlar, sonrasında kim bilir hangi sonuçlara yol açmaktadır. Boşanmalar, şereflerin lekelenmesi gibi. Bundan dolayı hukukta bir de iade-i muhakeme; yeni ortaya çıkan deliller muvacehesinde muhakemenin yenilenmesi denen bir müessese vardır. Keza, iade-i itibar yani yüze çalınmış kararın temizlenmesi de vardır. Ancak bunlar çok kere yıllar sonra gelir. Her şey bitmiş, Basra harap olmuştur. O zaman acı ile ‘’Bade harab’il Basra!’’ denir. Mutlak şaşmaz karar, ne kadar mümkündür? Bu çok meçhuldür. Devrimizde belki de mümkün değildir. Nihayetinde hükme yani karara esas olan dosya, emniyetin yazısı, savcının iddiası, taraf beyanları, şahitlerin sözleri, delil denen belgeler, suç unsurları ve bilirkişinin raporuna dayanır. Dosyanın kusursuz bir kanun veya kanunlara istinad etmesi gerekir. Bunların tamamı ise iyi yetişmiş, müktesebatı sağlam, iradesi güçlü, ahlâkı düzgün, kul hakkından haberdar, kararının toprak altında hesabı olduğuna inanan bir hâkimin varlığını icap ettirir. Bazı durumlar vardır ki hâkim verdiği karara kendisi de inanmaz fakat dosya münderecatı öyle olduğu için açıkladığı gibi bir karar verir. Böyle bir hükme adalet denmesi mümkün değildir. Öyle ise herkes polis olamamalı, herkes şahid olamamalı, herkes savcı olamamalı, herkes mahkeme memuru olamamalı ve elbette ve mutlaka herkes hâkim olamamalı. Bu insanlar, herkesten daha çok vicdanlı ve herkesten daha çok vazife şuur ve idrakine sahip olmalıdır. Hekimin yani doktorun tasarrufu insanın hayatı, hâkimin kararı insanın hürriyeti, itibarı, canı, malı, ailesi ve toplumla alâkalıdır. Bir doktorun kendini mekanik eşya tamircisi, hastayı da müşteri olarak görmesi nasıl ki ayıpların ayıbı ise bir hâkimin de hak etmediği hâlde, layık olmadığı hâlde cübbe giymesi, kürsüye çıkması da ayıpların ayıbıdır. Zaman zaman her birimiz insan veya silah veya bir başka şey hakkında “yerli ve millî’’ tabirini kullanırız. Kullanılması gereken yerde elbette kullanılacaktır. Ancak yerli ve millî olması gereken her şeyden ve her şeyden önce hukuktur ve hukukçudur. Hukuk külliyatımız, âbide gibi ve hukuk adamlarımız da âbidevî olmalıdır. Onun için karar veren adalet mensubu yarmaktan ‘’yargucı’’ veya ‘’yargıç’’ olmaktan ziyâde hakîm’den; hikmet sahibinden hâkim’dir. Hadiseyi kuşatan, kavrayan, meseleyi idrak eden ve hükmedendir. Dolayısıyla hâkim, biraz da hakîm’dir, bilge adamdır. Adalet, ne muhteşem veya köhne binalar, ne göz alıcı cübbeler ve yüksek kürsülerle tecelli eder. Adalet, vicdanlarda yerini bulan kararlardır. Bunlar da vicdanlı ve ilmen, fikren ve manen donanımlı hâkimler, savcılar, avukatlar ve ara bulucularla olur. Verdiği yahut vereceği karardan dolayı uyuyamayan, titreyen hâkim, parayı en son düşünen avukat, ne istediğini bilen savcı.. Adalet bunlarla tecelli eder. “Adalet mülkün temelidir’’ sözünün kime ait olmasından önce hayattaki bulduğu karşılık önemlidir. Biz, “şeriatin kestiği parmak acımaz!’’ diyen bir medeniyetin mensuplarıyız. O medeniyetten şeriat kötülene kötülene uzaklaştık. Ondan uzaklaşarak nesilden nesile devam eden davalar gününe gelindi. Bu davalar, harap binalarda veriliyordu. Şimdilerde saray gibi adalet binalarının kapılarında da “adalet sarayı’’ yazmakta. Ne var ki o kapıdan girip çıkanları, kapıda ne yazdığı değil, kararda ne yazdığı alakadar etmektedir. Adaletin itibarını sarsmamak şarttır. Bu sağlam hukuk ve hukukçularla mümkün olur. Adalet dağıtmak devletlerin bir numaralı vazifesidir. Bundan dolayı hukuk teknisyeni değil, hukukçu, belki hukuk mütefekkiri yetiştirmemiz lazım geliyor. Hukuk fakültelerine bağlı hukuk liseleri açmalıyız. Kul hakkı, Allah korkusu, İslam ahlakı talebenin vicdanına nakşolmalı. Yerli ve millî hukukçu eğitimi buralardan başlamalı. Bu liselerden hukuk fakültelerine imtihansız geçilmeli. Ancak lise bitirme imtihanları çok ama çok ciddi tutulmalı. 3 yıllık hukuk lisesi 5 yıllık da hukuk fakültesini bitiren bir mezun, Arapça-Latince, Farsça-Fransızca, İngilizce-Rusça diye iki dil ve Osmanlı Türkçesi bilmelidir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.