ECZANE DEĞİL, PARTİ ADI!..

A -
A +
Her ne hikmetse politika, çevresine oturanların bir türlü doyamadıkları bir sofra. Defalarca üst seviyelere gelinse de bu yemekte yine doyulmuyor. Politikacının en yanıldığı taraf kendini vazgeçilmez sanmasıdır. Bu fikre öyle kaptırır ki hedef aldığı mevkide var olmadığı takdirde memleketin batacağına inanır. Bu dediğimiz, politikanın bir tarafıdır. Binbir taraftan bir diğeri ise vefa meselesidir. Turgut Özal’ın siyasette vefa olduğunu zannetmekle hata ettiğini söylemesi akılda olmalı. Birlikte kurdukları veya sonradan katılsa bile bakanlığa kadar ulaştığı partisinden kopup yeni bir parti kurma hadisesi günümüze mahsus değildir. Partiler tarihimize kadar gider. Ne var ki hiçbir zaman o gerçek değişmemiştir, “kopan kaybetmiştir”… Buna dair fazlasıyla misal verebiliriz. Şimdilerde AK Parti Hareketinden iki parti doğmuş bulunuyor. İlki eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kurmuş olduğu “Gelecek Partisi”, ikincisi de eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın kurduğu “Demokrasi ve Atılım Partisi”. Her ikisine de başarılar dileriz. Ancak temenni ederiz ki bu teşebbüsler, bitmesin ve insan kaynağı harcayan bir sebep olmasın. İnsanların görüş ayrılığına, üslup farklılığına düşmeleri normaldir. Anormal olan öfkeyle kalkmaktır. O zaman kader, insanı zararla yerine oturtuyor. Dilerdik ki ve birçok kere de ekran ve sütunumuzda dile getirdik ki Sn. Abdullah Gül ile Sn. Ahmet Davutoğlu, bir süre sussalar, kenarda otursalar, müracaat adamı, danışılan insan olsalar çok daha faydalı olurlardı. Ali Babacan’a ise Sn. Tayyip Erdoğan bizzat “gitme” demişti. Ayrılmayıp hizmetine devam edebilirdi. Dâvâ sahibi insan için aslolan kendinin iktidar olmasından önce fikrinin iktidar olmasıdır. Gelecek Partisi, kurulalı kaç ay olduğu hâlde toplumda hissedilir bir dalgalanmaya yol açmış değil. Sesi duyulmadı, icraatı, konuşulacak teklifi olmadı. Partinin adında da bir eksiklik varmış gibi zayıflık fark ediliyor. Bu parti, bundan sonra bir şey yapabilir mi? Onu zaman gösterecek. Ali Babacan’ın partisinin ismi zayıf değil fakat kısaltılmış ismi olan “DEVA” kelimesini ileride değiştirme mecburiyetinde kalabilirler. Sn. Babacan ve arkadaşları eczane değil, siyasi parti kurdular. Çok istihzaya şimdiden hazır olsunlar. Bu isim bize CHP’nin “ortanın solu” diye sözde sol parti olmak gibi bir yola yönelmesi üzerine Turhan Feyzioğlu’nun CHP’den ayrılıp Güven Partisi’ni kurmasını hatırlattı. Bugün adı geçen partileri konuştuğumuz gibi o zaman da o parti yazılıp konuşulmaya başlandı. O günkü kalem mahsullerinden birini unutmadık. Necip Fazıl, Bugün gazetesinde yazıyordu. Bu partiden söz ettiği yazısının başlığı “Güven Kasabı” idi. GP, grup kurmuş, fakat genel başkanı koalisyonlarda Başbakan Yardımcısı olmuş olsa bile bir varlık gösterememişti. Hatta kendisi gibi yine CHP’den kopan eski Genel Sekreter Kemal Satır’ın Cumhuriyetçi Parti’siyle birleşmelerine rağmen her ikisi de hayatta kalamadı. Buradan hareketle Gelecek’le DEVA bir zaman sonra aynı çatı altında birleşseler de yarınları şüphelidir, denebilir. Bu yüzden politika, insan kaynağı harcayan değirmendir diyoruz. Ankara, diri insanlar mezarlığı gibi. Birçok yetişmiş insan, sabahtan akşama laf üretmekle zaman öldürmekte. AK Parti’den kopan eski Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’i de partisini de bugün kaç vatandaş hatırlar? CHP’de vekil olduğu da bilinmez. Bu iki partinin şu dediklerimizde bizi yanıltarak iktidarı ve muhalefeti zorlayan köklü faaliyet göstermeleri, işitilmedik sözler söylemeleri elbette ülkenin menfaatinedir. Bugün gündemimiz Gelecek Partisi olmadığından O’nu geçebiliriz. DEVA Partisi’nin Genel Başkan Babacan tarafından çarşamba günü açıklanan 29 sayfalık parti beyannamesine dair intibamız şudur. Yeni hiçbir şey söylenmiyor. Hiçbir esaslı teklif ve tenkid getirmiyor. Aksine “din-siyaset ilişkisinde” tam bir Halk Partisi ağzı kullanılıyor. Din, günlük siyasete alet edilmeyecek sözünün telif hakkı 6 oka aittir ve bu söz üzerinden muhafazakâr kitle çok rahatsız edilmiştir. Ne demek din ve siyaset? Siyaset, İslamiyet’in muadili midir? Onlar eşit kurumlar mı? 3 saatte kaleme alınacak şu 29 sayfa için mi aylarca beklendi? “Uluslararası taraflarla iş birliği içinde olarak terörle azimle mücadele edileceği” iddiası ise kara mizah gibi bir şey olmuş. İsmi malum o uluslararası taraf devletlerle kuruluşlar, PKK, FETÖ ve DEAŞ’ın ya kurucusu, ya finansörü veya destekçisidir. Kurdun boynuna ciğer asılırsa ciğerimiz yanmaya devam eder. Çekiç Güç’ün 20 yıl boyunca PKK’yı semirttiği nasıl unutulur? DEVA Partisi, parlamenter sistemi geri çağıracağı gibi IMF’yi de çağıracak mı? Biz, “Babacan” soyadını ilk işittiğimizde lisede okuyorduk. Hatice Babacan Hanımefendi, başörtüsüyle ilk üniversiteli olmuş fakat “uluslararası tarafların” güdümündeki bazı ideolojik talebeler tarafından hayat kendisine zehir edilmişti. AK Parti kurulduğunda ikinci kere bu soyadıyla karşılaştık. Sn. Erdoğan, 30’lu yaşlardaki Ali Babacan’ı almış hazineyi kendisine teslim etmişti. Bu yüksek bir krediydi. Ali Babacan, düne kadar AK Parti kervanında vagonlardan biriydi. Şimdi lokomotif olma maksadıyla kolları sıvamış bulunuyor. Hak dâvâ uğrunda iddia sahibi olmak hayrda, iyilikte yarışmaktır. Ancak bu köklerden koparak olmaz. Muhafazakâr, dahası dindar bir aile ve çevreden gelip farkında olarak veya olmayarak Beyaz Türk kimliğine bürünmek Tanzimat’tan bu yana devam eden neredeyse devasız bir derdimizdir. Politikanın partiler enkaz yığını olduğu gibi yitik insanlar galerisi de vardır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.