GÜNDEM TEVEKKÜL!..

A -
A +
“Koronavirüs” denen bir “taçlı mikrop” yani ancak mikroskopla görülebilen ve uzantılarıyla tâca benzeyen ve herhâlde ancak bir zerre kadar olan tek hücreli bir canlı cinsi, 7 milyar insanı âdeta esir almış vaziyette. Devâsâ güçler, süper devletler, toz benzeri bir canlı sürüsü karşısında âciz, şaşkın ve çaresizdir. Bu mikropların kaç milyar, kaç trilyon olduğu bilinmiyor. Nerede olduğu bilinmiyor. İlâcı bilinmiyor. Çaresi bilinmiyor.
İki haftadan beri olan-bitenleri, bir de burada konuşmak yersiz olur. Zaten gün 24 saat zaten her yerde ve her ân onlar konuşulmakta. Ne var ki konuşmalar, hep sonuca dair. Yalnızca önleyici tedbirler dile gelmekte. Hâlbuki olayların bir sebebi, çıkış süreci bir de neticesi vardır. Sebeple sonuç arasındaki irtibata da “illiyet bağı” denir.
Soru şudur?
-Bu musibet, niye geldi?
-Bu salgın hastalık niçin çıktı?
Az yukarıda temas ettiğimiz gerçeğe dair biraz daha tafsilat vermek icap ederse söylenecek şudur. Vak’aların bir maddî, bir mânevî; bir fizik, bir de metâfizik; fizik ötesi; mâverâî sebebi vardır. Mânâ ve madde tasnifini bilenler, ilâhî kudrete îmân edenler, zâlim, zulüm, mağdur, mazlûm kavramlarını görüp, yaşananlara buna dair teşhis koyanlar, bilmektedir ki bu salgın zalimlerin, zulmü; gamsızların seyri yüzünden çıktı. Burada bir illiyet bağı var. Şarki Türkistan’daki, Hindistan’daki, Keşmir’deki, Afganistan, Irak, Suriye, Filistin, Yemen, Afrika ve daha başka yerlerdeki zulümler, tahammülfersa oldu, mazlumların ahı Arş’a yükseldi. Sarı, Kızıl ve Kara emperyalizm doymaz oldu, mazlumların canında kan kalmadı. Bu zalimleri, bir durduran olmazsa elbette ki onları, âdil-i mutlak olan Allah durduracaktı.
Bu dramatik vak’anın Türkiye’yi, memleketimizi alâkadar eden tarafı şükredilecek, iftihar edilecek ibretlik ve derslik mahiyettedir. Hani bazıları, “bu mülteciler, niye buradalar; gitsinler” diyor ve incitici laflar ediyorlardı ya!.. İşte o gitmesi istenen, yerinden yurdundan olmuş mağdur ve mazlum, bebek, yaşlı, kadın ve kimsesizlere verdiğimiz bir fincan mama, bir tas çorba, bir çatı altı, bir battaniye, bir hırka… bugün milletimize mükafât olarak dönmüştür. Etrafımızdaki devletler, kırılırken, memleketimiz, Yahya Kemal’in mısraıyla âdeta “âsude bahar ülkesi” gibidir. Bunun tek sebebi, Sağlık Bakanlığıyla Devletin can-u gönülden takdir ve tebriki hak eden çalışmaları değildir. Devletimizin, bâzı nâdânlara rağmen her birimize vekâleten 9 yıldır 4 milyon sığınmacıya yaptığı yardımlar, yâni verilen sadakalar ve alınan dualar, bugün bize ilâhî himmet olarak dönmüştür. Belki onlar için 40 milyar harcanmasaydı bugün 400 milyar harcamak zorunda kalacak, çok yüksek kayıplar verecektik. Malumdur ki sadaka ve duâ, belâyı ve hastalığı def eder, ömrü uzatır.
İçinde bulunduğumuz vaziyet şudur:
Dünya, büyük bir tehlikeyle baş başadır. Yapmamız gerekenleri hekimler, sağlık mütehassısları gayet geniş şekilde anlatıyorlar. Denilenlere aynen riâyet etmelidir. Bunun adı, “sebebe yapışma”, “sebebe başvurma”dır. Ancak; onlar maddî, fizikî sebeplerdir. Bir de mânevî sebepler vardır. Bu felaketin, yeryüzünden kalkması ve hasatlığa yakalanmışların her kim olursa olsun şifa bulmaları için gece-gündüz ısrarla dua etmeliyiz. Necip Fazıl dua, gözyaşı ve Allah’tan niyâz etmeyi, mısralarıyla şöyle resmediyor:
“Dua, dua eller karıncalanmış/Yıldızlar avuçta gök parçalanmış/Gözyaşı bir tarla hep yoncalanmış.”
Kurtarıcımız, rehberimiz ve önderimiz olan Sevgili Peygamberimiz -aleyhisselam- “insafsız bir bebeğin annesinden süt istemesi gibi yalvararak dua ediniz” buyurmaktalar. Her şeyi olduğu gibi duayı da öğretmekteler. Mümin, hiçbir şekilde bencil olamayacağı gibi Hazreti Ebu Bekr efendimizin destanî duâsını hatırlayarak duada da -hâşâ- cimri olamaz.
Böylesi zamanlarda ve yaşadığımız şu imtihan günlerinde yersiz korku ve paniğe kapılmak tevekküle aykırıdır. Alabildiğine soğukkanlı, serinkanlı olmalıyız. Biz kullar, maddî ve mânevî sebeplere tevessül etmekle mükellefiz, neticeyi halk edecek, yaratacak olan ancak ve sadece Allahü teâlâdır; “O, ne güzel vakildir!” Dayanışma içinde, birlik içinde olup, gerektiğinde yarım ekmeğimizi bile paylaşacak cömertlik göstermeliyiz. Böyle bir zamanda market raflarını boşaltma fırsatçılığı, bencillik ve acınası bir zavallılıktır. Marketleri, polis ve jandarmanın beklemek zorunda kalması, bu topraklara yakışmayan ayıpların ayıbı çirkin bir manzaradır.
Yapılacak olanı yapıp, ötesini Allah’a havale etme, Allah’a itimad etme günlerindeyiz. Dînîmizde buna “tevekkül” denir. İnşallah, iyiler, ağzı dualılar hürmetine biz, millet olarak tek kayıp vermeyiz. Ümmetimiz ve diğer milletler de inşallah tez zamanda kurtulurlar. Allahü teâlânın “Şâfi-şifa veren” kutlu ismine iltica ediyoruz.
Dikkat etmeli ki gündem tevekkül, soğukkanlı olma günü, zaman dua zamanı, vakit sadaka vaktidir. Mademki mazluma, yoksula, muhacire bakmanın ödülü olarak şu şartlara rağmen sevinilecek yerdeyiz öyleyse iyilik yapmaya, dua almaya devam etmeli. Yunanistan tarafına geçip de iki arada kalmışlardan gelmek isteyenlere kapılarımız hep açık kalsın. Veren elimiz hep açık kalsın, avuçlarımız semaya dönük olsun…
Biz, Merhamet Medeniyetinin mensuplarıyız, Ensâr ahlâk ve fedakârlığının takipçileriyiz.
İyilikten hiç pişman olmadık.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.