BU BARO YÖNETİMLERİ İSTİFA ETMELİ!...

A -
A +
 
Gündemde Covid-19 salgınından sonraki madde Ankara Barosu ile İzmir Barosudur. Dün de geniş şekilde temas ettiğimiz gibi bu barolar, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Hacı Bayram Camii’nde ramazanın ilk cuması olan 24 Nisan’da verdiği hutbede koronadan başka bir başka salgın tehlikesi olan HIV virüsüne dikkat çekerek bunu önlemek için zinadan ve cinsi sapıklıktan uzak durmak gerektiğini, İslâm dininin zinayı büyük günâhlardan saydığını, cinsi sapıklığı, eş cinselliği ise lanetlediğini hatırlatmıştı.
Bu sözler, bunları haber vermeye memur bir makam sahibinin insanları aydınlatma faaliyeti cümlesindendir. Bir hekimin, koronayı veya kanseri haber vermesi gibidir. Erbaş Hoca, bir yanlış yapmamıştır. Aksine ramazan ayında olmamız sebebiyle sosyolojik vakıa ve yaşanan korona salgınını vesile ittihaz ederek zina ve lutiliğe dair dinimizin hangi müeyyideleri getirdiğini söylemeseydi vazifesini yapmamış olurdu. Kaldı ki o konuşmada bir kusur aranacaksa o kusur, bunların hatırlatılması değil, kullanılan yumuşak bir dil ve mevzua dair bütün hükümlerin sayılmamasıdır.
Buna rağmen hutbe işitilince Ankara ve İzmir Baroları, Diyanet İşleri Başkanı’nı aşağılayan bir üslupla açıklamalar yaptılar. Hele Ankara Barosu yönetimi, “sesi çağlar ötesinden gelen bu adam!’’ diye başlayan son derecede haşin ve kaba bir beyanda bulunuyordu. “Çağlar ötesinden gelen’’…reddiyeci lakırdıdaki kasıt elbette İslamiyet’tir. “Bu herif’’e telmihle “bu adam’’ denilmesi son derecede ayıptır. Hâle bakmalı ki Müslüman bir memlekette o memleketin bir numaralı dinî temsilcisi bir akademisyen, en kudsi ay yaşanırken camide dinden ve dinin emir ve yasaklarından bahsedemeyecek!!! Birileri, kendilerini hâlâ Tek Parti zulmünün hüküm sürdüğü günlerde görüyor olmalı.  
Muhterem Ali Erbaş’ın verdiği söz konusu hutbe dolayısıyla baro, dernek, politikacı, sosyal medya kullanıcısı… her kim varsa kullandıkları dille, İslamofobi ve dolayısıyla ayrımcılık yapmış ve nefretlerini dışa vurmuşlardır. İslâmiyet, zamanları aşarak bugüne gelmiştir; buradan da kıyamete kadar sürüp gidecektir. Şanlı Peygamberin -aleyhisselam- Son Resul olmasındaki sebep de budur. Musevîlik, İsevîlik gibi Muhammedî din de eğer belli bir zamana münhasır olarak inseydi o zamanın dolmasıyla bir başka peygamber gelirdi. Hâlbuki hakikat, bu değildir.
Adı geçen baro yöneticileri, kendilerini “biz hukukçuyuz, insan haklarını müdafaa etmezsek asıl o zaman suç işlemiş oluruz’’ diye tevil götürmeyen laflar etmekteler. Ali Erbaş insan değil mi? İslam dinine iman eden 83 milyon Türkiye vatandaşı ve iki milyar Müslüman, insan değil mi? İslamiyet bir din olmakla dokunulmaz değil mi? En üst seviyedeki memuru, ağır ve mes’uliyetsiz laflarla yerilen Türkiye Cumhuriyeti saldırıya maruz kalmamış mıdır?
Üstelik de ramazan günü inandıkları din, saldırıya uğrayan milyonlarca mü’minin haklı tepkilerinden başka Cumhurbaşkanı Erdoğan, o baroların başındakilere çok okkalı bir cevap verdi. Diğer hak ettikleri cevap “Dinimiz İslamiyet’e saldırmışlardır’’ hatırlatmasıyla MHP Genel Başkanı Sn Bahçeli’den geldi. TBMM Başkanı, bakanlar ve ülkenin dört bir yanından birçok değerli hukukçu, birkaç zinakârla birkaç eş cinseli savunma uğruna bu denli akıl almaz bir açıklama yapan baroları kınadılar. Baroların çatı kurumu olan TBB-Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sn Metin Feyzioğlu da açıklamaların “Kabulü mümkün olmadığını’’ ifade etti.
Ankara ve İstanbul Barolarının yönetimleri, sorgulanmayı hak ediyor. Bu sıfat ve makamların itibar ve ağırlığını koruyacak tarzda nerede ne deneceğini bilmeyen kadrolar, her nasılsa buralara seçilmişlerdir. “Kaval çalmasını bilmeyen çoban sürüye kurt getirir’’. Bundan dolayı evvela TBB bu baro idare hey’etlerine yapabilecekleri bir şey varsa o idari kararı uygulamalıdır. Ayrıca TBMM de İslamiyet ve Müslümanlar aleyhine işlenen suçlar için TCK’da suya sabuna bulaşmaz tedirginliklerden kurtulmuş esaslı ceza maddeleri değişikliği yapmalıdır. İsmi geçen iki baroya kayıtlı Sn avukatlara da vazife düşüyor. Vaki skandal ötesi açıklamaları yapan baro başkanlarıyla yönetim kurulları istifaya çağırmalı, çağrı karşılık bulmazsa imza toplayarak olağanüstü baro seçimine gitmelidirler. Kendilerinin istifa etmeleri en doğrusudur. Cumhur İttifakı da baro ve odalar gibi bir kısmı oldum olası millî bekamız aleyhine arıza çıkaran kuruluşlara dair dünyadaki en gelişmiş emsalleri nazara alınarak mevzuat yenilenmesine gitmelidir.
17. asırda iki kere Şeyhülislamlık yapmış olan Osmanlı asîlzâdelerinden Mehmed Bahâyî Efendi, aynı zamanda mühim bir Dîvan şairiydi. Neler yaşamış olmalı ki bu sebeple hatırladığımız şu mısraı terennüm etti:
“Dînime taan iden, bari Müselman olsa!’’
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.