TÜRK GÖLÜ

A -
A +
 
"Kötü para, iyi parayı piyasadan kovar!" diye meşhur bir iktisat kanunu vardır. Bunun gibi artık adına bir özenti sonucu olsa gerek "medya" denen basın-yayın dünyasında da kötü gündem, iyi gündemi dikkatlerden uzaklaştırmaktadır. Çok kere asıl üzerinde durulması gereken insana, aileye, devlete, insanlığa, teknolojiye, istikbalimize hatta millî varlık ve bekamıza dair mevzular ya politik lüzumsuzluklar, ya magazin hafiflikleri veya konuyu ele alanın kifayetsizliği yüzünden kaybolup gitmekte veya layıkıyla üzerinde durulamamaktadır.
İki buçuk aydan bu yana ilk defa MGK-Millî Güvenlik Kurulu, toplandı ve Ankara’daki bu toplantı, yüz yüze yapıldı. Her zamanki gibi uzun saatler süren toplantının Covid-19 salgınına kadar aldığı ve kamuoyu ile paylaştığı maddeler oldu. Alınan kararların en önemlileri, Suriye ve Libya’ya dairdir. Bu ikisi içinde de gün itibarıyla Libya’ya dairdir. Biz, var gücümüzle salgın savaşıyla meşgulken Moskova’nın Beşar Esad rejiminden "Rus ordusu için yeni askerî sahalar istediği" zannederiz pek de fark edilmedi. Putin Rusya’sı, 40 yıl sonra Arap Baharı üzerine bu ülkede hamle yenilemiş ve yeni üsler kurmuştu. Şimdi korona fırsatçılığı yaparak bir hamle daha gerçekleştirmekte. Ankara’nın bu kurnazlığı yakından takip ettiğine şüphemiz yoktur. Ancak, idareciler ve asker söze konu takibi yaparken kalemli kuvvetlerin de konuyu olanca ağırlığıyla gündeme taşıması gerekir.
Koronayı fırsata çevirmek isteyen bir diğer isim de Libya’nın âsi generali Halife Hafter’dir. Daha doğrusu onu oynatanlar. Rusya ve isimlerini tek tek saymaya gerek görmediğimiz Batılı devletlerin desteğini kazanmış ismi geçen bu general, Türkiye’nin Salgın Savaşı’nda olmasını bir ümit sebebi saydı ve merkezî hükûmete her yönden taarruza yeltendi. Hatta bağımsızlık ilanına bile kalkıştı. Fakat MİT ve Türk Silahlı Kuvvetleri buna fırsat vermedi. Türkiye, Libya’ya askerî danışmanlığı devam cümlesinden olarak havadan ve karadan her türlü yardımı yaptı ve yapmaya devam ediyor. Hafter, tükenme noktasına gelmek üzeredir. Hafter’i destekleyen emperyalizm taşeronu BAE, SA ve Mısır da Libya’da çökmek üzere.
Bu arada Türkiye, bir büyük iş daha çıkararak Türkiye-Libya münhasır ekonomik bölge anlaşması neticesi Akdeniz’in parsellenmiş haritasını çıkararak nerelerde aramalar yapacağını BM’ye bildirdi. Tebligatın ardından da derhal faaliyete de geçti. Kendisi bizzat Ege, Akdeniz ve Balkanların birçok yerinde işgalci durumda olan ve toprakları ve sınırları mutlaka tartışılması ve aleyhine dâvâ açılması gereken Yunanistan, buna itiraz etti. "BM’nin cevabı bile beklenmedi" dedi. BM’nin neyi beklenecek? BM diye bir şey mi var? Tebligatımız usul gereğidir. Ancak BM ömrünü doldurmuştur. Beşli gücün vesayeti altındadır. Bu sebeple araştırma gemilerimiz, savaş gemilerimizin koruması altına "biz buradayız!" dediğimiz sahalarda aramalara başlamıştır. "Biz buradayız" dediğimiz yerler Girit’e kadar gitmektedir. Şimdi Girit adası eteklerinde de faaliyet içindeyiz. Girit, Rum olmadığı hâlde coğrafyaya keyfince yayılmış Yunanistan bundan böyle "Hanya’yı-Konya’yı anlayacaktır". Hanya, Girit’in başşehridir.
Akdeniz, uzak olmayan bir vakitte Türk Gölü idi. Bunu herkes bilir. Yâ Karadeniz? Karadeniz, Türk Gölü değil miydi? Karadeniz, büyük cihangir Padişah Fatih Sultan Mehmed Han’dan itibaren Türk Gölü idi. Kırım bundan dolayı çok mühimdi. 1856’da Kırım’ı kaybedince Karadeniz’de vaziyetimiz değişti. Akdeniz’de de I. Dünya Harbi’nden sonra aynı akıbete uğradık. Yarım asrı biraz aşkın bir zaman içinde hem kuzey ve hem de güney sularımızı kaybetme raddesine gelmiştik. II. Dünya Harbi’nden sonra da devrin Ankara hükûmetinin ürkekliği yüzünden Ege, aşağı yukarı elimizden çıktı.
Bu itibarla bu coğrafyada suyun ve toprağın, güneşin ve iklimin yeniden ölçülüp biçilmesi gerekmekte. Moskova’dan, Hafter, Vehhabi ve Sisi kuklalarına, yeni yetme veliahtlara kadar aleyhimize fırsatçılıklar yapmak isteyenlerin faaliyetleri ortadayken biz de Misak-ı Millî’den denizlerdeki gasbedilmiş haklarımıza kadar her varlığımızın peşinde olmalıyız. Bunlar, zamanla, iktidarlarla kaim değildir. Milletin ve devletin meselesidir. Bu itibarla MGK’nın konuya dair aldığı bu kararlara destek olmak muhalefetten medyaya kadar her birimizin mecburiyetidir. Mademki şimdi artık hiçbir şey korona öncesi gibi olmayacak öyleyse Sevr zorbalığı, Mondros çaresizliğini karşı taarruzlarla tersine çevirmeliyiz. Bunları; maceraperest bir sorumsuzlukla değil, istişarelerle, dayanışmayla fakat geri adım attıran cesaretlerle yapmamız, hâlin gereğidir. Dediklerimiz bazılarına hayal gelebilir. Zira yalancı gündemle zehirlenenler, birkaç adım sonrasını göremiyorlar.
Tarih hafızamızın uyanması lâzım…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.