PSİKOLOGLAR RAHATSIZ

A -
A +
 
Psikolojik rahatsızlığı olan, psikoloğa gider. 
Bu bilinmekte…
Bilinmeyense şudur:
Psikolog, rahatsız olunca nereye gidecektir?
Psikologlar, rahatsız mı?
Evet; hem hâlen psikoloji okuyan talebeler ve hem de mesleğe atılmış, "psikolog" unvanı almış meslek mensupları. Hayli bunalmışlar ki dertlerini sosyal medya üzerinden bize yazdılar. Biz de insana itibar etme anlayışımız gereği cevap verdik. Bir cevap, bir ufak ilgi inanılmaz yankılanmalara yol açtı. Meğerse kâse-i fağfura dokunmuşuz. Bin ah işittik. Seslerine kulak vermemiz, büyük bir memnuniyet uyandırdı. İfade ettikleri şükran kelimelerini burada dile getirmek olmaz. Kendilerini öylesine ötelenmiş, yalnız kalmış hissetmişler.
-Psikologlar neden rahatsız?
Cevabı aranması gereken soru budur.
Bize ifade ettiklerinden anladığımız o ki rahatsızlık sebeplerinden biri öteden beri sürüp gelmekte, diğeri ise yeni ve kendilerini daha çok kaygılandırmakta. Öteden beri eksiklini yaşadıkları esas unsurlar şöyle:
-Bir mesleki mevzuatları mevcut değil.
-Meslek odaları yok.
Tıp fakültelerinin psikiyatri bölümünü bitirip "psikiyatrist" unvanı alan hekimle psikolog karıştırılmamalı. Edebiyat veya İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültelerinin psikoloji bölümünden mezun olanlar "psikolog" olmaktalar. Psikiyatriste giden "hastadır". Psikoloğa giden "danışan"dır. Psikiyatrist hekim, hastasının ruh ve asabi, sinir rahatsızlığına teşhis koyup tedavisiyle meşgul olurken psikolog, danışanının şikâyetçi olduğu ruh ve zihin halleri, çıkmazları, davranışlarıyla ilmî usullerle meşgul olup, dinlemekte, mahremini öğrenmekte, rehber olmakta, yol göstermekte ve netice itibarıyla iyileşmesine çalışmaktadır.
Psikologlar mesleğe dair sıkıntılarını şöyle ifade etmekteler:
Yüksek lisans veya doktora yapmamış olan psikologlar, rehabilitasyon merkezleri, hastaneler ve diğer yerlerde iş bulmakta zorlanmaktalar.
Şimdiki; yeni sıkıntılarıysa açık öğretimle eğitime dair:
YÖK’ün açık öğretimle de psikoloji eğitimi verilmesine imkân tanımasından son derecede rahatsız olmuş durumdalar. Bu rahatsızlık sebebiyle bize ulaştılar. Psikologların tez ve itirazlarını kendi kalemlerinden şöylece nakledebiliriz:
-Psikoloji alanında edinilen uygulama ve ölçme değerlendirme becerileri, gözlem, görüşme ve deney ortamlarında usta-çırak ilişkisi ile yüz yüze geliştirilmesi gereken kazanımlardır. Lisans öğrenimi boyunca lisans öğrencileri, test uygulama, ölçek geliştirme, staj yaparak alanı tarama ve ilmî araştırmalarla psikoloji biliminin gelişimine katkı sağlamak gibi ancak örgün öğretimde geliştirilecek beceriler edinirler. Bunun yanı sıra hem klinik, sosyal gelişme gibi alt alanları tanıyıp uzmanlaşma tercihlerini yaparlar hem de çocuk-aile, ergen gibi çalışmayı planladıkları yaş gruplarını belirlerler. Bu tecrübelerden mahrum olarak mezun olacakların, birey ve toplum sağlığında telafisi mümkün olmayan, geri dönülemez hatalı çalışma ve uygulamalara sebep olma ihtimalleri yüksektir. Bu yüzden psikoloji lisans eğitiminin açık öğretim bünyesine alınmasını dünya çapındaki ilmî değer ve tatbikatlara uymadığını düşünüyor ve faydalı bulmuyoruz…
Aslında şu bir paragraflık tesbit, kaygı ve itiraz, mevzua dair her şeyi ortaya koymaktadır. Psikoloji tıp tahsili değildir. Ama tıbbın ikizi olsa gerek. Ruh, zihin ve davranış ikisinin de ortak alanı. "Psikolog ruhla ilgilenmez" demek, ruhun zihinle alakası yok deme anlamına gelir. Neticede her iki meslek mensubu da insan, aile ve cemiyet sağlığıyla alakalı. Her ikisinin de iştigal konusu insandır. Yani şu eşref-i mahlûkat olan varlık. Tıp tahsili, açık öğretimle verilemeyeceği, alınamayacağı gibi onun ikizi de aynı mahiyettedir. Ataların "yarım hoca dinden, yarım hekim candan eder" darbımeselini unutamayız. "İlim, hocadan öğrenilir" tesbiti ise bizim irfanımızda kaziye-i muhkeme hükmündedir. Aslında ihtilaflar da irfanımıza uzaklıktan doğmaktadır. İlim, hocadan öğrenilir. Kitap, çok malumat ihtiva eder fakat hoca ilmi, mücerredden müşahhasa dönüştürür.
İnsanların, ailelerin dertleriyle hemdert olup çareler üretmeye çalışan psikologlarla müstakbel psikologlar biraz üzgün, biraz çaresiz, biraz kırgın ve biraz da küskünler. Bu defa onlara "psikolog" olma hizmeti bizlere düşmekte. Kitaplarını zevkle okuduğum edebiyat tarihçisi, gönül insanı Yekta Saraç Hocanın YÖK’ün başında olmasını psikologların dertlerine derman olma bakımından bir talih olarak görüyorum. Hocaya bir hey’et hâlinde gidip rahatsızlıklarını hem şifahi olarak anlatmalı ve hem de iyi hazırlanmış bir dosya bırakmalılar. Herhâlde iki taraftan biri, diğerini ikna edecektir.
Sonuçta gâye, kuru diploma sahibi insanlar mezun etmek değil, topluma liyakatli insan kazandırmaktır. Karar sahiplerinin de talep sahiplerinin de bunda mutabık olduğuna şüphe yoktur. Öyle ise son sözümüz Sevgili Peygamberimizin -aleyhisselam- hadis-i şerifleri olsun.
Âlimlerin, "Hâce-i kâinat", Kâinatın Hocası, diye tarif ettikleri ebedî rehberimiz şöyle buyurmaktalar:
-Ölümden başka her şeyin çaresi vardır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.