ŞÜKRAN

A -
A +
Derin bir hasret, büyük bir rüya, muazzam bir arzuydu…
Taksim’e cami yapılması fikri.
Yolumuza çekilmek istenen nice haçlı setine rağmen yüce Allah’a nihayetsiz hamd ü senâlar olsun ki sonunda, bir Fetih Şafağında hakikat oldu. Taksim semti, muhteşem bir camie, Taksim semaları Ezân-ı Muhammediyeye kavuştu.
Son tuğla da yerine konarak coğrafî olarak Fetih tamamlanmıştır. Taksim’e, Beyoğlu’na, "Azîz İstanbul"a, 85 milyon Türk vatandaşına, 2 milyar İslâm Ümmeti’ne mübarek olsun. İnşallah dünya durdukça dursun, ezanları susmasın, cemaatsiz kalmasın. Süleymaniye, Yavuzselim, Ayasofya, Mihrimah Sultan… câmileri şahsında bütün ata camilerin ve kardeş camilerin gözleri aydın olsun.
Taksim de kalblerimiz de hasreti çekilen bir mabede kavuştu. Ancak; daha yapılması gereken başka camiler de var. Bunlardan biri Karaköy Câmiî’dir, diğeri koparılan fitne yüzünden inşâ teşebbüsü başlamadan duran Topçu Kışlası Camiî ve Sultan Abdülaziz Han Câmiî’dir. Bu sonuncusunu yüzde 99 isim, ilk defa duyuyordur. Böyle bir câmi var mıydı, varsa neredeydi? Böyle bir câmi yoktu, tasavvurdu, fakat olacaktı:
Bilindiği gibi Dolmabahçe Sarayı’nın kuzeyinde yükselen ağaçlıklı yamacın üstünde kocaman bir düzlük vardır. Bugün bu düzlükte bir yabancı otel yükselir. Otel yapılırken Dolmabahçe Saray-ı Hümayunu’na vereceği muhtemel zararlardan dolayı çok tartışılmıştı. Saray’a bir ziyanı dokundu mu bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz başka bir gerçek var:
Sultan Abdülaziz Han, bu düzlüğe, Boğaziçi’ne hâkim bu mekâna bir câmi yaptıracaktı. Proje hazırlanmış, temel atmak için saha temizlenmeye başlanmıştı. Tam o sırada darbe yapılarak sultan şehîd edildi. Mevcut otel, başka yere nakledilerek buraya fikrin sahibi Sultan’ın ismiyle bir cami inşa edilebilir. Böylece Büyük Çamlıca Camiî de yalnızlıktan kurtulmuş olur.
Bu camilerden ikisi müktesep haktır. Karaköy’de ve Taksim Topçu Kışlasında camiler vardı. İnşa edilirse hak iade edilecektir. Sultan Abdülaziz Hân’ın isminin verilmesini teklif ettiğimiz câmi teşebbüsü de bir müktesep haktır ve yapılması devlette devamlılığın gereğidir.
Denebilir ki;
"Nice yerde, nice cami yok edildi?"
Doğru; fakat Vakıflar teşkilatı, bankacılık ve spor kulübü işletmeciliği için kurulmamıştır. Nerede ne varsa tespit edilip haklar iade edilebilir. Kaldı ki bizzat da şahidiz, Vakıflar İdaremiz, yurt içi ve yurt dışında boş arsa hâline gelmiş çok değeri, yeniden mânevi zenginliğimize kavuşturdu.
Şu yazdıklarımızı bazıları yadırgayabilirler. 40 yıl öncesinde Taksim’e câmi yapılması teklifini ilk defa gündeme getirdiğimizde de dudak bükenler olmuş olabilir. Bize düşen, düşündüğümüzü paylaşmaktır. Niyet halisse, Cenâb-ı Hak, o fikrin kuvveden fiile, mücerredden müşahhasa kavuşması için gönüllere ateş düşürür bu gâyenin kara sevdalıları çıkar ve fikir hayat bulur.
Ezansız ve minaresiz belde Taksim’e cami yapılması için meçhul vakitlerden bugüne her kimin ne emeği olduysa Allah, onların cümlesinden râzı olsun. Asıl teşekkürse Fatih Sultan Mehmed Han Hazretlerinedir. O Cihangir Hakan, ufkunda Kızılelma olduğu hâlde henüz 21 yaşında iken ulu mürşidler refakatinde, yiğit alperenleriyle Konstantiniyye’yi İslâm’ın imânı, Türk’ün adaleti ile buluşturmasaydı belki de Osmanlı devleti, daha Cihan Devleti olamadan tarih sahnesinden çekilecekti. Biz de bugün olmayacaktık. Fatih’in ve askerlerinin hakkı ödenemez.
Ama...
Asıl teşekkür…
Asıl şükran:
Şanlı Peygamberedir, sallallahü aleyhi ve sellem.
İslâm aydınlığı, yerküreyi yeni ışıtmaya başlamıştı ki Kânatın Efendisi, ufukları aşan bir nazarla o müjdeyi verdi: "Konstantiniyye elbette fetholunacaktır! O’nu fetheden emîr ne güzel emîrdir, onun askerleri en güzel askerlerdir!!!"
Müthiş bir haber!
Kaç asır boyunca İslâm kumandan ve neferleri bu müjdeye nail olmak için İstanbul önlerinde göründüler. Fakat kader, o bahtiyarlığı, genç bir Sultan’a bahşeyledi. Şâyet, asırlar evvelinde öyle bir müjde verilmesiydi mümkündür ki Alparslan Malazgirt’te Anadolu’nun kapılarını açmayacak, cedleri bu kapıdan geçmiş olan Sultan Mehmed Han da 29 Mayıs 1453 günü Eğri Kapu’dan İstanbul’a girmeyecekti. Olabilir ki Konstantiniyye diye bir gündemleri de olmayacaktı.
Her nimeti, her güzelliği kâinatın hatırına yaratıldığı Sevgili Peygamberimize borçluyuz.
Taksim’e câmi yapılması; yalnızca Fetih şehîd ve gazilerini, yalnızca Hazreti Fatih’i değil, muhakkak ki en evvel Peygamberler Peygamberini râzı ve memnun etmiştir. Biz böyle inanıyoruz. Yine inanıyoruz ki bu memnuniyet, işaret ettiğimiz diğer câmilerin de kazanılmasıyla şahikaya ulaşacaktır.
Câmi, toprağı, vatan kılan mukaddes tapu mührüdür.
Minareler, gök kubbemizi tutan nurdan sütunlardır.
29 Mayıs 1453, bu ihtişamın şafak vaktidir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.