KOMŞUNUN KÜLÜ

A -
A +
14 Haziran’da Brüksel’de NATO toplantısı yapılacak. Bu toplantıda Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis de ABD Başkanı Joe Biden ile görüşecekler. Bu meyanda Sn. Erdoğan ve Sn. Miçotakis, bir masa etrafına gelerek ikili münasebetleri masaya yatıracaklar. Erdoğan ve Miçotakis arasında gerçekleşecek bu görüşme, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlût Çavuşoğlu ve Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias arasında yapılan Ankara ve Atina görüşmelerinden sonra gelen görüşme olacaktır. Hatırlanacağı gibi iki Sayın Bakan arasında ilk görüşme Ankara’da geçtiğimiz ramazan ayında ve bir iftar yemeği öncesi olmuş, fakat davetli Bakan’ın bazı yersiz sözleri yüzünden iyi başlayan basın toplantısı, tatsız bitmişti. O tatsızlık, iki devletin itidal ile hareket etmeleriyle Mevlût Çavuşoğlu’nun önce Paşaeli’ni yani Batı Trakya’yı, buranın merkezî şehri Gümülcine’yi ziyaret etmesi ve Müslüman Türklerle bir araya gelmesi ve ardından Atina buluşmasıyla tatlıya bağlandı.
Bu hazırlıkları takiben şimdi iki ülke lideri, üçüncü bir devletin başkentinde bir masa etrafında buluşup konuşacaklar. Bu konuşmanın, Biden etkisinde kalmadan Ankara ve Atina’da devam etmesini temenni ederiz.
Türkiye-Rusya, Türkiye-Ermenistan, Türkiye-İran, Türkiye-Irak, Türkiye-Suriye, Türkiye-Mısır, Türkiye-Yunanistan, Türkiye-Bulgaristan ve diğerleri, komşular olarak konuşup anlaşmak suretiyle belli iş ve sahalarda ittifak ederek yarınlara birlikte yürümek zorundalar. Bu mecburiyet nereden geliyor? Meşhur tarihçi ve sosyolog Muhammed İbn Haldun, "coğrafya kaderdir" der. Adı geçen devletlerin tamamı ile tarihin uzak takvimlerinden bu yana kesişen, çatışan, barışan, yan yana giden kaderlerimiz var. Rusya ile tâ Altınordu Devletinden bu yana çok kere muharebe, nadiren sulh içindeydik. Şimdilerde bu "Harp ve Sulh"ün ikinci yakasındayız. İran, Büyük Selçuklu toprağıdır. Şah İsmail, Şia ideolojisiyle bu iklimi Persleştirerek Türk varlığından koparmış ve ardından hasımlıklar, harpler gelmiştir. Buna rağmen1639 tarihli Kasr-ı Şirin Adlaşmasından bu yana saygılı komşuluk ilişkileri içindeyiz.
Rusya ve İran, Osmanlı Türkü’nün bayrağı altında olmadılar. Saydığımız ve saymadığımız diğer ülkelerin tamamı ile aynı Bayrağı yani ‘Kendi Gökkubbemiz"i ve aynı toprakları ve dolayısıyla aynı kaderi paylaştık. Bizim çeyrek asır evvel verdiğimiz adla "OMT-Osmanlı Milletler Topluluğu" dediğimiz bu hayatta dindaşlarımız, soydaşlarımız ve gayrimüslim unsur olarak da kültürdaşlarımız vardır. Bu kültürdaşlıkta başı Rumlar ve Ermeniler çeker. Bugün onların farklı hudutlar içinde olmaları Osmanlı Türk ilim, zevk, kültür, üslûp ve hayatından tamamen koptukları anlamına gelmez. Onların bizdeki tesirleri de böyledir. Bu devletlerin her biri ayrı tetkik mevzuudur.
Yunanistan özeline gelince:
Arab’ından Arnavud’una kadar OMT iklimindeki her millet gibi kültürdaşımız Rumlar da bizim medenî ve âdil idaremizde bilâ fasıla 5 asır boyunca yaşadılar. Şu var ki imparatorluğumuzdan ilk kopartılan parça Rumlar olmuştur. İngiltere, Rusya ve Fransa 1820-30 aralığında Mora’da Rum isyanını çıkararak Yunanistan’ı kurdular. Sömürgeci devletler, bunun ardından da hemen bütün imparatorluk unsurlarını kışkırtarak Türkiye’den ayırdılar. Fransız İhtilaliyle efsunlanmış, sömürgeci telkiniyle şartlanmış, bu kültürdaş ve dindaş milletler, Osmanlı varlığından mahrum olduktan sonra modern sömürgeler hâline geldiler. Hem onların dengesi hem dünyanın nizamı bozuldu. Yunanistan o modern sömürgelerden biridir. Bilhassa İngilizler Yunanlıları, devamlı şekilde kullandılar. Anadolu’ya çıkarttılar, Ege onlara ikram edildi, Kıbrıs’ta göz yumdular vs. Ama bu Yunanistan, hiçbir zaman kalkınamadı, ele geçirdiği geniş toprakları dolduramadı, huzur bulamadı. İstanbul’un yarı nüfusu kadar olan bu devletin, kendisinin 10 katı, teknoloji ve savunma sanayii olarak da kıyas kabul etmez şekilde ileride bir Türkiye ile baş etmesi imkânsızdır. Atina’ya aklıselimin hâkim olması gerekir. Komşuluk ve ortak yanlar ön plana çıkarılmalıdır.
Yunanistan, bugün NATO’da ise bunu Türkiye’ye borçludur. İki devlet arasındaki sıkıntılı mevzular şunlardan ibarettir:
Batı Trakya, Ege, Kıbrıs…
Bunların her biri için samimi ve makul davranıldığında çözülmeyecek ihtilaflar değildir. Yunanistan yöneticileri, tarihten bugüne kendilerini kullanıp bozuk para gibi harcayan sömürgeciler yerine 500 yıl kader birliği yaptığı "kültürdaş" olduğu komşu Türkiye’yi tercih etseler bundan bütün bölge kazançlı çıkar.
Komşunun, komşunun külüne muhtaç olması için illa deprem ve illa salgın olması gerekmez. Biz İstiklâl Harbi’ndeki "Yunan Mezalimi"ni unutmuyoruz ama 6-7 Eylül 1955 Hadiselerini de kınıyoruz. Atina’nın 1999 Marmara Depremi’nde yardımımıza koşmasını ise hep hatırlıyoruz…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.