İ’LÂ-YI KELİMETULLAH

A -
A +

İhlas Vakfı, yarım asırdan beri 7 kıtada yeme-içme, kıyafet, eğitim, barınma… gibi yardıma, muhtaç olan insanlara hizmet vermektedir…

İhlas Vakfı’nın köklü kuruluşlarından biri de Hakîkat Kitabevi’dir:

Bu kitabevi de yarım asırdan bu yana Türkçe, Arapça, Farsça, Rusça, İngilizce, Almanca, Fransızca, Çince, Japonca ile Balkan, Kafkas, Türkistan, Malay ve Afrika dillerinde yayınlar yapmaktadır. Basılan kitaplar, bin yıldır bu toprakların mayasını yoğuran âlim ve evliya tarafından kaleme alınmıştır. Yüzyıllardan beri bu medeniyet ikliminde okunmaktadır. Okuyanın kafasını bulandırmayan, imanını çarpıtmayan sağlam kaynak eserlerdir…

İhlas Vakfı, bu büyük hizmeti yaptığı gibi Türkiye gazetesi de 40 yıldan bu yana irfan dünyamıza sunduğu yerli ve millî eserler üzerinden kültürümüzle Türk okuyucusu arasında gönül köprüleri kurmaktadır. Bu meyanda okuyucuyla buluşan kitap ve ansiklopediler, kayıp uçları buluşturmuş, bir boşluğu doldurmuştur. Birçok hanede kütüphane ilk defa böylece kuruldu. Nice nesiller, evlerine giren bu gazete ve O’nun hediyesi yayınlarla yetiştiler…

Bu eserlerden biri, el altından ayrılmayacak denli ihtiyaca cevap veren bir lügattir:

Türkiye gazetesinin neşrettiği "Dînî Sözlük" adındaki bu çalışma, 1994’te basıldı.

Sözlük, lügat veya kamûs demektir:

Şemseddin Sami Bey’in Kamûs-ı Türkî’si meşhurdur. Bu bâbda bir de meşhur olan bir cümle vardır. O cümle de Cemil Meriç’e aittir. Mütefekkir şöyle diyor: "Kamûs, namustur!" Kelimenin, sözlüğün, söz dağarcığının bozulması, namusun yere düşmesinden farksızdır. Murat Bardakçı’nın o tesbiti de dikkate alınacak önemdedir. Adı geçen tarihçi "asıl yıkımı harf devrimi değil, dil devrimi yapmıştır!" demekte…

Vaziyet bu olduğu için tarifleri doğru ve inanılır membalardan almak lâzım. MHP Genel Başkanı muhterem Devlet Bahçeli, geçen salı günü TBMM’de partisinin grubuna hitap ederken "Nihâî hedefimiz, i’lâ-yı kelimetullahtır!" dedi…

Bu sözü, işittiğimize çok memnun olduk. Memnuniyetimizi sosyal medyada da bir kısa cümle şeklinde paylaştık. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da vaktiyle telaffuz etmişti.

Bu muhteşem ölçünün, billur sözün eksilmeden unutulmadan gündemde kalması, kalblerde yaşaması, niyetleri beslemesi şarttır.

Devlet Beyle bir daha hafızalarda tazelendiğini ümid ederiz.

Ne var ki kelimenin ne anlama geldiği biliniyor mu?

Çok şüpheliyiz.

20 yıl içinde hem harf ve hem de dil inkılabına maruz kalan bir milletin evlâdları, elbette kelime dağarcığı bakımından fakirleşecek ve miras olarak gelen kelimelerden uzak düşünce de kültür emperyalizminin boyunduruğu altına girecekti.

İstanbul Hukuk Fakültesinde talebe olduğumuz günlerden başlayarak kelimeleri layıkıyla tanımaya ve sorgulamaya çalıştık. "Sevgili Peygamberim- Siyeri Nebî" adındaki eserimizi yazarken öyle zaman oldu ki bir tek kelime için yarım gün araştırma yaptık.

Sn. Devlet Bahçeli’nin konuşması üzerine, Ramazan-ı şerif ayına da girmemiz münasebetiyle i’lâ-yı kelimetullah mevzuunu kaleme almaya niyetlendik. Bu mefhumu biliyorduk. Buna rağmen bildiğimizi teyid etmek istedik.

Nereden teyid etmeli?

En toparlayıcı tarifin "Dînî Sözlük"te olduğuna emindik.

Açtık, maddeyi yeniden okuduk.

Tafsilatlı açıklamanın özü, mealen şöyle:

Allâh’ın ismini daima yücelerde tutmak, Sevgili Peygamberimizin -aleyhisselam- yolunu yaşatmak. Harbi de hizmeti de araya dünyalık çıkarlar, şan-şöhret katmadan ancak ve yalnız Allâh rızası için yapmak…

Tarihten de tarif var.

Hem de meşhur ve malum bir menkıbe:

Fatih Sultan Mehmed Han, Trabzon üzerine gitmektedir. Bu arada müzakereler de olmaktadır. Hey’etler, elçiler vs. vardır. Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın anası Sâra Hatun da oradadır. Fatih, O’na "ana" demektedir. Ordu dağlık, taşlık bir yere gelip de yola devam imkânı kalmayınca Sultan Fatih, attan inmek zorunda kalır.

Bunun üzerine Uzun Hasan’ın validesi yüreğinden gelen bir şefkatle şöyle der:

-Hey oğul! Bir Trabzon ili için bunca zahmete değer mi?

Koca Hünkârın cevabı, bu günümüzü de yarınları da aydınlatacak kıymettedir:

-Ana, bizim gâyemiz kuru kavga ve cihangirlik değildir! Elimizde İslâm’ın kılıcı vardır. Biz bu meşakkate i’lâ-yı kelimetullah için katlanırız. Bu meşakkate katlanmazsak gazi sözünü hak etmez, ahirette de mahcup oluruz!

İşte nihâî gâye budur!

Kalemi, kelâmı, kılıcı ve alın teriyle… kim bu yüce gâye için çalıştıysa, çalışıyorsa ve çalışacaksa iki cihanda azîz olsun.

Ramazan-ı şerifinizi tebrik ederiz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.