ABDÜLHAMİD HAN DÜŞMANLIĞI!..

A -
A +

Abdülhamid Han, 1876-1909 arasında Padişahlık yapmış bir Devlet Başkanımızdır. Hizmet müddeti, 33 yıldır. Baştaki 1,5 yıl ile sondaki 1 yıla yakın süre Meşruti idaredir. V. Murad’dan sonra tahta veliahd Abdülhamid Efendi geçmemiş olsaydı Devlet-i Ali Osman, yüksek ihtimalle yarım asır sonraki I. Dünya Harbi’de değil de 1293-1877/78 Osmanlı-Rus Harbinde dağılırdı. 1876’da tahta çıkmasıyla parlamenter sisteme geçilmişti. Kanun-ı Esasî yani anayasa ilan edilmiş, Âyân ve Meclis-i Meb’usan adıyla Senato ve Meclis’ten mürekkep çift meclisli bir devlet hayatı başlamıştır. Anayasa Mahkemesi için daha bir asır vardır. Danıştaysa “Şûra-yı Devlet” adıyla mevcuttur.

Abdülhamid Han, Meclis’i feshettiği için muhalifleri tarafından uzun seneler boyunca ağır şekilde tenkid edilmiştir. Anayasa mer’iyyette yani yürürlükte, kalmış, senatoya da dokunulmamış fakat Vekiller Meclisinin kapısı kapatılmıştı. Kanun-ı Esasi’de resmî dil, vatanın toprak bütünlüğü... gibi temel kayıtlar vardır. Ancak; Meclis Yahudi, Rum, Ermeni gibi birçok farklı unsurlardan meydana geliyordu. Meclis, devam etseydi devlet, bizzat Meclis eliyle parçalanacaktı. Padişah bu tehlikeyi görmüştü. Bu sebeple mevzubahis fesih, takdiri değil, mecburi bir tasarruftur. Sultan, devleti kurtarma adına Meclis’i feda etmiştir.

Padişah tahta henüz geçtiğinde 93 Harbi’yle çok ağır şartlar karşısında kalmıştı. Osmanlı Avrupası, Balkanlar, Kafkaslar elden gitmiş, buralardaki yüz binler, merkeze akıyordu. Rus ordusunun bugünkü Yeşilköy’e kadar geldiğini hatırlamak, her şeyi anlatır. Bu harbi durduran Berlin Konferansı, yarım asır sonraki Sevr’in başlangıcı gibidir. Abdülhamid Han, Berlin Konferansını ve aleyhte olan diğer dayatmaları müthiş hamlelerle savuşturarak devlete nefes aldırmıştır. O’ndaki dehâ ve yüksek zekâyı hasmı veya hayranı olan çağdaşı kral, imparator ve hükümdarlar takdir etmişlerdir.

Hakan Halife, 23 Temmuz 1908’de tekrar başlayan II. Meşrutiyet üzerine idareyi İttihad ve Terakki’ye teslim ettiğinde ülkemiz, 5 milyon km2 idi. Alman muhibbi İttihad Terakki reislerinin devleti, emrivaki ile I. Cihan Harbine sürüklemesi neticesinde memleket parçalanıp ufaldı.

Abdülhamid Han, aleyhimizdeki tuzak ve oyunları bozan İslâm Halifesi, Türk Sultanı ve teb’anın Hükümdarıdır. Oyunu bozulanlar, istediğini alamayanlar, ihaneti ortaya çıkanlar, O, tahtta iken de tahttan ayrıldıktan ve hatta vefatından sonra da uzun yıllar boyu kendisine düşmanlık ettiler. Abdülhamid Han’ın düşmanları masonlar, Siyonistler, Yahudiler, Ermeniler ve İngilizler başta olmak üzere Avrupalı emperyalist, sömürgeci devletlerle bunların içerideki maşalarıydı. Türkiye’de yakın tarihlere kadar bile orta eğitim tarih kitaplarında bu Padişahın resminin altında isim yerine “Kızılsultan” yazardı. Bu iftirayı atan Fransız akademisinden Albert Vandal’dır. Kendisine “Kızılsultan” ve “müstebit” devrine “istibdat” idaresi denmiştir. Müstebit, bugünkü diktatör kelimesi karşılığıdır.

Bu Büyük Sultan, şimdiki Pakistan, Bangladeş ve Hindistan’la çevresindeki toprakları içine alan Güney Asya’yı İngilizlere, İslâm coğrafyasını İngiliz ve Fransızlara, Filistin’i Siyonistlere, Libya’yı İtalyanlara, Cezayir’i Fransızlara bıraksa, Endonezya, Malezya gibi iklimlerde İspanyol, Portekiz, Hollanda sömürgeciliğini meşru saysa, doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulmasına razı olsaydı… iftiralar atılmaz, o iftiralar bugüne dek gelmez, aksine öve öve bitirilemezdi.

Abdülhamid Han’ın icraatları sadece vatan bütünlüğünü korumaktan ibaret değildir. Demir yolu, ulaşım, imar, inşa, eğitim, maarif, okullaşma, telgraf, posta, haberleşme gibi devletin esas kalkınma hamlelerini başlatıp hayata geçiren de O’dur. İstiklal Harbini yapan ve Türkiye Cumhuriyetini kuran kadrolar, O’nun açtığı mekteplerden mezundur.

1909’da tahttan ayrılan, 1918’e kadar gözaltında tutulan ve bu yıl içinde vefat eden bir İslâm Halifesi ve Türk Hakanına, bu dâhi Hükümdarın insafsızca aleyhinde konuşmak haksızlık, adaletsizlik, zavallılık ve tarihten habersizliktir.

Masonlar, Siyonistler, Yahudiler, Ermeniler, sömürgeciler sahayı onlara bırakmadığı için hakaret ve iftira ettiler ve ediyorlar…

Onların niyet ve maksatları belliydi ve bellidir.

Abdülhamid Han’a aynı ağzıyla “müstebit” diyen Meral Akşener’e ne demeli? Ekrem İmamoğlu’na iltifat ederken kantarın topuzunu kaçırıp Fatih Sultan Mehmed Han’a benzetmişti. Ama orada kalmadı. Bu defa da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Abdülhamid Han üzerinden rahatsız edici laflar etti.

Sn. Akşener’in dengeden, ölçüden haberi olsa gerek…

Öyle ise bu tavır nedir?

Meral Akşener, hep mi böyleydi?

Saf mı değiştirdi?

Üstad Necip Fazıl ne diyor?

-Abdülhamid’i anlamak, her şeyi anlamaktır!..

O’na hakaret edeneler, hiçbir şeyden anlamıyorlar demektir…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.