Sahâbenin mezhebi var mıydı?

A -
A +
Bir müctehidin, "Edille-i şer'iyye" denilen dînî dört delîlden elde ettiği bilgilere, ictihâdlara, onun mezhebi denir. Asr-ı saâdette de mezhep yani ictihâd vardı. 
Bazı kimseler, "Mezhep nedir? Sahâbenin mezhebi var mıydı? Meselâ Hazret-i Ömer'in mezhebi neydi? Mezhepler, Sahâbeden sonra çıkmadı mı? Peygamberin ve Eshâb'ın mezhebi olmadığı için, biz de mezhepsiziz" diyorlar.
Mezhepler sonradan çıkmadı. "Mezhep" demek, "ictihâd" demektir. "Mezhepler, yani ictihâdlar sonradan çıkmıştır" demek câhillerin sözüdür. Bir müctehidin, "Edille-i şer'iyye" denilen dînî dört delîlden elde ettiği bilgilere, ictihâdlara, onun mezhebi denir. Asr-ı saâdette de mezhep yani ictihâd vardı.

Çünkü müctehid zâtlar için, ictihâdı dinimiz emrediyor:
Bilindiği gibi, Resûlullah Efendimiz, Muâz bin Cebel'i (radıyallahü anh) Yemen'e hâkim olarak gönderirken, "Orada nasıl hüküm edeceksin?" buyurunca, "Allah'ın kitabıyla" dedi.

"Allah'ın kitabında bulamazsan?" buyurdu. "Allah'ın Resûlünün sünnetiyle" dedi.

"Resûlullahın sünnetinde de bulamazsan?" buyurunca, "İctihâd ederek anladığımla" dedi.

Resûlullah (aleyhisselâm), mübârek elini Muâz bin Cebel'in (radıyallahü anh) göğsüne koyup, "El-hamdü lillah, Allahü teâlâ, Resûlünün elçisini, Resûlullah'ın rızâsına uygun eyledi" buyurdu. (Ebû Dâvûd, Tirmizî, Dârimî)
Müctehidler de kendi aralarında derecelere ayrılırlar. Eshâb-ı kirâmın tamâmı gibi, İmâm-ı A'zam da mutlak müctehid idi. Mutlak müctehidler, kimseye tâbi olmaz, kendi ictihâdlarına uyarlar. Meselâ Tâbiîn'in büyüklerinden İmâm Hasan-ı Basrî, İmâm Süfyân Sevrî ve diğer mutlak müctehidler de, kendi mezheplerindeydiler. Eshâb-ı kirâmın tamâmı, Tâbiîn'in ve Tebe-i tâbiîn'in büyükleri olan müctehidlerden daha büyük müctehid idiler.
Eshâb-ı kirâma tâbi olanlara "Tâbiîn" denilir.

Bir âyet-i kerîme meâli:"(Eshâbdan) Muhâcirîn ve Ensâr'la, iyilikte onların izinden gidenlerden, [onlara uyanlardan] Allah râzıdır. Onlar da, Allah'tan râzıdırlar. Allah onlara Cenneti hâzırladı." [Tevbe, 100]
Bu âyet-i kerîmede, Eshâb-ı kirâma ve onların izinden giden Tâbiîn denilen zâtlara uymak gerektiği bildiriliyor. 
Ehl-i sünnet âlimleri, yukarıdaki âyet-i kerîmeyi açıklayarak bildiriyorlar ki:
Tâbiîn devrindeki büyük zâtlara uyan, Eshâb-ı kirâma uymuş olur. Eshâb-ı kirâm da Resûlullah'a, Resûlullah da, Allahü teâlâya uyduğu için böyle buyuruluyor.

Bunun gibi Buhârî'deki bir Hadîs-i şerîfte de,
"
Sünnetime ve benden sonra Hulefâ-i râşidînin sünnetine uyun" buyuruluyor.

Burada da, Hulefa-i Raşidin'in, Resûlullah'ın yolunda olduğu bildiriliyor. Onlara uyan, Resûlullah'a uymuş oluyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.