Sevgili Peygamberimizin Hilye-i Seâdeti

A -
A +

“Hilye-i Seâdet” yazılarını okuyanlar, Peygamber Efendimizin rûhen ve ahlâkan olduğu gibi, bedenen de hiç eksiksiz ve kusursuz, insanların en güzeli olduğunu anlarlar.

 

                                                                            
Peygamber Efendimizin dış görünüşünün, fizikî yapısının anlatılmasına İslâm terminolojisinde “Hilye-i Seâdet” veya “Hilye-i şerîfe” denilmiştir. İslâm âlimleri, târih boyunca, Resûlullah Efendimizin (aleyhisselâm)  “hilye-i şerîfe”sini [yani O'nun dış görünüşünü veya  görünen bütün uzuvlarının şeklini, sıfatlarını, isimlerini ve güzel huylarını] şifâhî olarak anlatmışlar, bunları çok kıymetli kitaplarında da yazmışlardır.

Bütün Müslümânlar da, tezhîpli [süslenmiş] levhalar üzerine yazılan “hilye-i seâdet”leri, câmi ve mescidlerde, ev ve iş yerlerinde gözlerinin önlerine asmışlar ve O’nu dâimâ kalplerinde bulundurmaya çalışmışlardır.

İslâm dünyâsında bu konuda pekçok eser yazılmıştır. Peygamber Efendimizi medheden on binlerce kitap, kasîde ve diğer eserler mevcuttur. Ama bunları yazanlar içinde, şöhretleri ve sanatları bütün dünyayı ve asırları kaplamış olanları dahî, O’nu methetmekten âciz olduklarını beyân etmişlerdir. Arap, Fars ve Türk edebiyâtında görülen “Na’tlar”, hep O’nun için yazılmıştır.

Resûlullah Efendimiz, günümüzde de bütün dünya milletlerinin, ilim adamlarının, devlet, siyâset ve fikir adamlarının, edîplerin, târihçi ve askerî şahsiyetlerin alâkasını çekmekte, bunların her biri O’nu biraz inceledikten sonra hayrânlık ve şaşkınlıklarını dile getirmektedirler.

Ne var ki, Müslümân olmayanlar, Habîb-i Ekrem Efendimizin sâdece idâreciliği, dehâsı, askerî, sosyal ve diğer taraflarını görmekte, yalnız bunlara bakarak O’nu tanımaya çalışmaktadırlar. Gördükleri fevkalâde ve hiçbir insanda görülmemiş üstünlükler karşısında acze düşmekle berâber, O’na peygamber gözüyle bakmadıkları için, O’nu tanımaktan ve anlamaktan çok uzak kalmaktadırlar.

Müslümânlar da, Peygamber Efendimizin güzellik ve üstünlüklerini ilimleri, ihlâsları ve O’na olan muhabbetleri kadar derece derece görmekte ve anlayabilmektediler.

Bunlardan zâhir âlimleri O’nun zâhirî vasıflarını, bâtın âlimleri de bâtınî güzelliklerini görebildikleri kadar dile getirmişlerdir. Ulemâ-i râsihîn denilen hem zâhir ve hem de bâtın bilgilerinde üstâd ve Peygamber Efendimize vâris olan yüksek İslâm âlimleri ise, O’nu bütün güzellikleriyle görmüş ve âşık olmuşlardır. Bunların en başında Ebû Bekr-i Sıddîk (radıyallahü anh) gelmektedir. O, Resûlullah Efendimizdeki nübüvvet nûrunu görmekte, O’nun üstünlük, güzellik ve yüksekliklerini idrâk ederek, O’na âşık olmakta öyle ileri gitmiştir ki, başka hiçbir kimse Ebû Bekr-i Sıddîk (radıyallahü anh) gibi olamamıştır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.