"Emîr"e itaat hakkında...

A -
A +
Peygamber Efendimiz (aleyhis-salâtü ves-selâm) şöyle buyurmuştur: “Başınızdaki emîr, Habeşli siyâh bir köle de olsa, ona mutlakâ itâat edin!” [Buhârî]
 
Dünkü makâlemizde "Emîr" terimi üzerinde genişçe durduk. Bugün, o bilgilere şu bir-iki cümleyi daha ilâve edelim:
Anadolu beyliklerinde ve zamanla Osmânlılarda, "emîr"in yerini “bey” aldı. "Emîrul-umerâ" karşılığı olarak da “beylerbeyi” kullanıldı.
Fakat Mekke vâlîlerine, “emîr-i Mekke”; daha sonra, Buhârâ ve Afganistân gibi müstakil küçük devletlerin başkanlarına da "emîr" denildi.
Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîminde [Nisâ, 59'da] meâlen buyurmuştur ki:
“Ey îmân edenler! Allah’a itâat edin, Peygambere ve sizden olan ülü’l-emre (emîrlere, âmirlere) de itâat edin!”
Büyük âlim Abdülganî Nablusî, bu âyette bildirilen itâatin, müslümân emîrin/âmirin, dîne uygun olan emir ve yasaklarına uymak olduğunu belirtmiştir. [el-Hadîkatü’n-Nediyye fî Şerhi’t-Tarîkati’l-Muhammediyye]
Bu konuda, Peygamber Efendimiz (aleyhis-salâtü ves-selâm) da şöyle buyurmuştur:
“Başınızdaki emîr, Habeşli siyâh bir köle de olsa, ona mutlakâ itâat edin!” [Buhârî]
“Hoşuna gitse de, gitmese de, emîrin sözünü dinle ve ona itâat et!” [Buhârî]
“Bana itâat, Allahü teâlâya itâattir. Bana isyân, Allahü teâlâya isyândır. Başındaki emîre itâat, bana itâattir, ona isyân ise, bana isyândır.” [Buhârî]
“Emîrin beğenmediğiniz işlerine sabredin! Çünkü itâat etmeyip, o topluluktan bir karış ayrılan, câhiliyet ölümü ile ölmüş olur.” [Buhârî]
“Elleri kesik, sakat bir köle de olsa, âmirinize itâat edin!” [Müslim]
“Günâhı emretmedikçe, emîre itâat vâcibdir.” [Beyhekî] (Burada vâcib, farz demektir.)
İslâm âlimleri, bu hadîs-i şerîfler hakkında:  “Âmir, zenci de olsa, sakat da olsa, köle de olsa, câhil de olsa, kayıtsız şartsız itâat etmek gerekiyor. İsyân etmek ise, kesinlikle yasaklanıyor. Yoksa, zâhiren ona gösterilen itimâtsızlık ve itâatsizlik, aslında onu vekîl edene yapılmış olur. Bu işi beceremedi demenin, emâneti ehline veremedi demenin başka şeklidir” diyorlar.
Ebû Saîd Muhammed el-Hâdimî: “Emîr [âmir, başkan], mubâh olan bir şeyi emrederse veya yasaklarsa, buna itâat şarttır, çünkü emîrin İslâmiyet’e uygun emirlerine itâat vâcibdir” buyuruyor. [el-Berîkatü’l-Mahmûdiyye fî Şerhi’t-Tarîkati’l-Muhammediyye]
Yine İslâm âlimleri: “Âmirlerle münâkaşa edilmez. Onların yaptıkları işler, ulu orta tenkîd edilmez. Onlara itirâz, onları tayin eden âmire itirâz olur. Bizim yanlış sandığımız bir şey doğru olabilir. Hakkımız sandığımız bir şey de, hakkımız olmayabilir. Hakkımız olsa bile, hakkı kendi elimizle almaya kalkışmamız, anarşiye sebep olur. Âmirlere itâat gerekir” demişlerdir.
Eğer, ortada ihânet gibi bir durum varsa, tabîî ki konu, uygun kimselerle istişâre edilip usûlü dâiresinde bir üst makâma bildirilebilir.
İmâm-ı Nevevî (rahimehullah), “Sahîh-i Müslim”de geçen bir hadîs-i şerîfi şerhederken; “işlerin iyi yürümesi âmirlerden sorulur, memûrlardan sorulmaz” buyuruyor. [Bu hadîs-i şerîf, “Sünen-i Ebî Dâvûd”da da zikredilmektedir.]
 
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.