Perihan içeri girdi ve bir garip aletle çıktı!

A -
A +
Su doldurduğu çaydanlığı, bahçeden içeri taşıyıp kurdukları sobanın üstüne koydu. Kibrit aradı...
  Hale zaman zaman ikizi Halime’yi hatırlar, ortak hatıralarını unutmamak için hafızasına kazımaya çalışırdı. Baharda taşan dere evlerinin önündeki iskemle, süpürge, leğen türü bazı eşyaları önüne katıp götürürken anne Perihan’ın yakalayabildiği parçaları kurtarması gibi... Ama zaman selden daha acımasızdı ve birçok şeyi sürükleyip götürüyordu. İlkokul son sınıftaydılar. Mezuniyet günü olduğu için baba da okuldaydı. Ali Öğretmen önce numarasını sonra ismini söylediği öğrencinin karnesini veriyordu. Karnesini alan hemen yanındaki ile değerlendirmeye başlıyor veya okula gelmiş olan velisine koşuyordu. Hale ile Halime’nin numarasını bir türlü söylemiyordu şişman öğretmen. İkisi de korkmaya başlamıştı. “Acaba sınıfta mı kaldık?” demişti Halime o masum yüzündeki endişe ile. Öğretmen bütün sınıfın karnelerini dağıtmıştı, iki kız kardeş hariç. -Lokman, gel buraya, diye sınıf başkanını çağırmış, ona bir anahtar uzatmıştı. Git, kooperatiften bir takım boya kalemi, bir takım da kurşun kalem getir, demişti. Kalemler gelince önce Hale’yi anons etmişti: -101, Hale Karadoğan. Hale artık meseleyi tahmin ettiği için sevinçle yürümüştü kürsünün önüne. -Okulumuzun ikincisine karnesiyle birlikte hediyesini de veriyorum. Tebrik ederim Hale. Hale, ikinci olmasından çok, renkli kalemlerin sahibi birincinin kim olduğuna daha çok sevindiğini hatırlıyordu şimdi. Zaman bütün anılarını kemirse de Hale, kürsüden Halime’nin yanına dönerken gördüğü o güzel ve gururlu yüzü bir ömür unutmayacağını biliyordu. Benim ikiz doğurmayacağım kesin. Acaba Halime’nin olur mu? İnşallah. -Birlikte çay içelim mi, dedi Nilüfer’e, cevap alamayacağını bile bile. Su doldurduğu çaydanlığı, bahçeden içeri taşıyıp kurdukları sobanın üstüne koydu. Kibrit aradı, sabahleyin bittiğini hatırladı. -Perihan Abla’dan kibrit alıp geleyim, dedi çıktı. Bakkal, bahçeyi çıkıp iki kez sola dönünce cadde üzerindeydi. Bir kere gitmişti şimdiye kadar. Alışverişi Nahit yapardı, acil hâllerde ise Makbule giderdi bakkala. Nahit iki gündür yoktu; Makbule hastaydı; Hale öğleden sonra bakkala gider, ekmek, şeker, kibrit alırım diye düşündü Perihan’ın kapısının önündeki iki ahşap merdiveni çıkarken. -Ateş alacaktım abla. Perihan içeri girip elinde bir garip aletle çıktı: -Bununla yak. (Oyuncak tabanca gibi bir çakmaktı bu, kocası Almanya’dan getirmişti.) Bak, şuraya basınca yanıyor, dedi ve ateş eder gibi provasını yaptı. -Neler çıkarıyorlar, diyen Hale gülümseyerek çakmağı alıp döndü... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.