Hale, kaşlarını çatarak kumasına baktı!..

A -
A +
Minderin üzerinde yarı yatmış Makbule hasta yüzünü zorlayarak tebessüm etti hafiften…
 
- Patikleri bitirdin şimdi de kazak örmeye mi başladın?
- Ne yapayım abla, boş oturmaktansa…
Makbule gözlerini kapatıp kafasını iki yana salladı, “Deli bu” der gibi…
- Yüzünü, saçlarını çok merak ediyorum yeğenimin… Bahtı açık olsun. (Derin bir nefes alıp verdi.) Bana benzemesin, annesine benzesin inşallah.
Minderin üzerinde yarı yatmış Makbule hasta yüzünü zorlayarak tebessüm etti hafiften…
Hale ise hafızasına üşüşen düşünceleri kovar gibi kafasını sağa sola salladı.
- Bu bakkal neyin nesi abla?
- Kim? Hangi? Orhan mı?
- Ne bileyim adını… Şu arkadaki… Gittiğimiz bakkal işte…
- Ne oldu?
- Bir şey yok… Korkutucu bakıyor da insana…
- Ben bir zararını görmedim. Öğretmendi aslında… Buralıdır doğma büyüme… İhtilalden önce hapse girip çıkmışlığı var. Siyasi sebeple yani… Öğretmenlikten attılar, babasının ölümü de tam o günlere denk gelince, bakkal olup çıktı işte. Aslen öğretmen yani…
- Anladım.
Makbule, bir emare arar gibi gözlerini Hale’den ayırmadan:
- Bekâr, dedi.
Hale kaşlarını çatarak kumasına baktı:
- Bana ne?
            ***
“O yokken dünyayı ve şehri bomboş hissetmektir aşk…”
Hale, yine paketin içinden çıkan kibrit kutusunda bulduğu notu okudu.
Makbule’ye baktı; uyukluyordu.
Nilüfer’in kendisine baktığını fark etti, bir an için ürktü. Sonra talihsiz kızın yüzüne doğuştan monte edilmiş gibi duran tebessümüne tebessümle karşılık verdi.
Atmadı kibrit kutusunu…
Bir sakızdan çıkmış mâni gibi düşündü; götürdü, odasında, Makbule’nin eski sandığının dibinde altınların yanına koydu. İri demir anahtarı çevirip, kitlendiğini eliyle kontrol ettikten sonra anahtarı avucunun içinde sıktı, nereye saklaması gerektiğini düşündü. Evin sağını solunu gözleriyle taradıktan sonra Makbule’nin odasına geçti, parmaklarının ucunda yükselerek kornişin üstüne koydu.
               ***
Hale, anne ile kızı salonda bırakıp odasına geçti o gün... Kapıyı kapattı. Sandığı açtı. Bir poşet çıkardı, açık ağzını, yatağın üzerine gelecek şekilde baş aşağı çevirdi.
Halime ile birlikte mübarek bayramlarda bütün köyü dolaşıp topladıkları şekerlerini saymak için sedire döktükleri gibi.
Akşamdan başlarlardı prova yapmaya… “Cemaat bayram namazından çıkar çıkmaz köyün en altından başlayıp en üstüne kadar ziyarete gideriz. Ya da tersi… Kimden başlayalım?”
Hangi ailenin şeker, hangisinin akide, hangisinin fıstık, ceviz verdiğinin “yoklamasını” yaparlardı... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.