“Bu dünyada rahatlık aramak boşa gayret”

A -
A +
Akif Aga, dışarıda, bakkalın penceresi önündeki sedirde oturuyordu. “Gel kızım” dediğinde Zehra’nın yüreği sıkıştı.
 
 
Zehra’nın pişirdiği kartol yemeğini yerlerken “Yeni anneniz” diye tanıtmıştı tebessümle.
Dört ay olmuştu Mahigül öleli.
Çocukların sesi çıkmadı o akşam, sobadaki odun ateşinin çıkardığı çıtırtıları dinlediler.
Dışarıdan kurt köpeği Gavruş’un karanlığı yırtan havlama sesleri geldi.
Kış ortasındaydılar.
                ***
Zehra leğende Halil’in işediği pantolonu yıkarken, Hala yine evlerinde toplanmış komşu kadınlara birinci kocasını anlatıyordu. 
Bir lisede müstahdemmiş rahmetli.
“Müstahdem ne? Öğretmen mi?” diye merak ve hevesle sordu bir köylü kadın.
“Hayır, odacı” dedi Hala.
Kendisi de iyi bir terziymiş bir zamanlar.
                ***
Zehra ilkokul üçüncü sınıftan şehadetnamesini (diploma) almış, ev işlerinde iyice ustalaşmış, babanın bakkalına “vekâlet eder” olmuş, büyüyüp serpilmişti. Ağladığı veya sinirlendiği zamanlar titreyen çenesi, ölçülü suratına şirinlik katıyordu.
Konuşurken yine kaşlarını kaldırıyordu.
On dört yaşına yeni girmişti.
Salih beş, Halil üçüncü sınıfına gidiyordu taş bina ve iki sınıftan oluşan ilkokulun.
Bir akşam Bakkal Akif yine Süleyman’ın kamyonu ile şehirden gelmiş, yeni malları yerine yerleştirmeden dükkânın ortasında bırakmış, Zehra’yı çağırtmıştı.
Zehra o sırada, tandırbaşındaydı.
Tandırın faal olduğu günleri hayal meyal hatırlıyordu Zehra. Annesi rapata ile sıcak duvara hamur yapıştırmak için tandırın içine doğru habire eğilip kalkar, pişirdiği bir tekne ekmeğin sonrasında mutlaka başı ağrırdı. “Tandır tuttu” deyip sık sık istifra ederdi duman zehirlemesinden dolayı.
Zaten Zehra annesini hiç sapasağlam hatırlamıyordu. “Bu dünyada rahatlık aramak boşa gayret kızım” derdi sık sık.
Tandırbaşında tuluktan peynir koparmaya çalışıyordu Zehra, Halil’in gıcırdayan ahşap ve ilkel kapıyı itip, “Agam çağırıyor” dediği sırada.
Akif Aga, dışarıda, bakkalın penceresi önündeki sedirde oturuyordu.
“Gel kızım” dediğinde Zehra’nın yüreği sıkıştı.
Hem “özel bir konuşmaya” çağrılmış olmak, hem de babasının ağzından duymaya alışık olmadığı “kızım” sözünün çıkması korkutmuştu küçük yüreğini.
Aganın elinde Zehra’nın en sevdiği yiyecek vardı; iki bisküvi arasında lokum… Baba, “Al” diye uzattı, Zehra aldı. Ağzına götürmedi.
“Bugün çok yoruldum” diye ilgisiz bir cümle ile başladı. “Birkaç toptancıya uğramak, malları kamyona taşımak yordu beni. Sağ olsun Şakir gün boyu yardım etti bana.”
Zehra, Şakir’in adını hem de böyle sitayişle duyunca kalbi “ben buradayım” diye büyüyüp küçüldü. Lastik ayakkabısının ucuyla toprağa çiziktirdiği yuvarlağa ara verdi, cümlenin devamını merakla beklemeye başladı.
Baba konuyu değiştirmişti bile, “Eski bir tanıdıkla karşılaştım.” Kafasını başka yöne çevirdi. Öğleden beri zihninde ezip büzdüğü cümleyi söyledi, “Benden seni istedi.” DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.