Babanın Zehra’yı bırakıp gidişi hazin oldu...

A -
A +

Âdem kapıdan girdiğinde ve Zehra onu ilk kez gördüğünde, korkmuştu. Asık suratlı bir adamdı...

 

Taşkesen köyüne kim gelirse gelsin, ister akraba, ister yabancı, ister devletin sandık görevlisi, ister yeni tayin bir öğretmen veya imam... Kesinlikle Bedii Ağanın köy odasında kalırdı. Hatta Ağanın, kış ortasında gelmiş bir misafire, “Bu havada gidişin zor olur. Ahırdan istediğin atı seç, al götür, hediyem olsun” dediği anlatılır.

Köy odasında üç öğün yemek çıkardı. Ağa da hayatının büyük bölümünü orada geçirirdi.

Âdem eve doğru geldiğinde güneş batmış, akşam olmuştu. Akşam namazını camide kılmış olmasına rağmen, Zehra’nın korku ile büzüştüğü odada da iki rekât namaz kıldı.

Âdem kapıdan girdiğinde ve Zehra onu ilk kez gördüğünde, korkmuştu. Uzun boylu, asık suratlı bir adamdı; kemikli bir yüzü, kepçe sayılabilecek kulakları, birbirine bitişmiş kaşları, ince bıyıkları vardı.

Yarım gün çıplak at üstünde gelip zifafa girdiği o gece ile ilgili Zehra, yıllar sonra, bir başka acı sırasında, “Bundan önceki en büyük acım, evlendiğim geceydi” diyecektir.

              ***

Babanın Zehra’yı bırakıp gidişi hazin oldu.

Âdem, kayınpederinin atını getirmeye gittiğinde baba kız dışarıda ayakta duruyordu.

Sarılamadılar. Zehra, “Agam üzülür” diye ağlamamak için direniyordu. Ama konuşmadan edemedi.

“Beni çok çabuk gözden çıkardın baba” diyebildi. Dudakları titredi. “Seni sedirde otururken görünce güman (güven) duyardım, annemiz öldü ama babamız Nüsünk Dağı gibi arkamızda diye…” İri elinin tersiyle akan burnunu sildi. İlk kez babasının yüzüne bakmaya cesaret etti. “Senin çocukların çok duygusal, bana yaptığını onlara yapma” dedi. Ağladı...

Akif Aga, “Senin çocukların” sözünde “Ben artık senin çocuğun değilim” serzenişini sezip bozuldu, yüzünü çevirdi.

Âdem’in dizgininden çekiştirdiği ata doğru yürüdü.

Bu, baba ile kızın son görüşmesiydi aslında…

Bir eşek arısı Zehra’nın ıslak yüzüne pike etti, dokunmadan tekrar havalandı...

              ***

Zehra ilk sopayı hiç beklemediği bir anda ve hiç beklemediği birinden yedi. Evliliğinin üçüncü gününde, evlerine yakın köy çeşmesinde kovaya su doldururken boynuna çubuk indiğinde gözleri karardı, yere çöktü.

Çeşmenin maşrapasıyla suratına su çarpan kaynanası, “Bir daha atkısız çıkmamayı hiç unutmazsın” dedi.

              ***

Dördüncü ayın sonunda “taşınma hazırlıkları” başladı.

Bedii Ağa Hanedanı’nın kuralıymış. Yeni evlenen dört ay kadar kaldıktan sonra “kendi ayakları üstünde” durmak üzere evden çıkarılıyormuş.

Bedii Ağa yabancıya ne kadar müşfik ve merhametli ise, kendi çocuklarına da o kadar mesafeli bir adamdı. Onları maaşlı işçi gibi çalıştırır, günü geldiğinde ise yolları ayırırdı.

Âdem ile Zehra’ya kendilerini idare edecek kadar ev eşyası ve bir horoz, iki tavukla bir dana verildi.

Bir de köyün elli metre kadar dışında bir arsa… DEVAMI YARIN

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.