Zehra kendine geldiğinde etrafı kalabalıktı!..

A -
A +
Âdem, çocuğunu düşürdü diye karısına küskündü ama belli etmemeye çalışıyordu.
 
Adem neşe ile eve döndüğünde karısını fenalaşmış olarak buldu. Ne yapacağını şaşırdı. Avluya çıktı, maşrapayı kovaya daldırıp çıkardı, su dolu maşrapa ile odaya döndü, yüzünü yıkamak istediği karısının ayakları tarafındaki kan gölünü dehşetle gördü...
                ***
Zehra kendine geldiğinde etrafı kalabalıktı. En büyük eltisi Sultan Aba ile diğer eltisi Fadime Abla, öğretmenin karısı, bir iki genç kız…
Evindeydi.
Fadime Abla eliyle Zehra’nın alnını sildi, “İyi misin?” dedi.
Zehra kafasını yukarı aşağı salladı.
Filmin koptuğu yeri yakalamaya çalışıyordu. Muhtarın kızı… Mektup…
“Mektup nerede?” diye sordu cılız bir sesle.
“Ne mektubu? Sayıklıyor zavallı. Çocuğu zayi etmişsin, hatırlamıyor musun?”
“Hayır.”
“Neyse, veren de o, alan da... Yenisini verir inşallah.”
Akşamüzeri millet çekilince, bütün gün komda ve dışarılarda kendini meşgul eden Âdem içeri girdi.
Çocuğunu düşürdü diye karısına küskündü ama belli etmemeye çalışıyordu.
“Acıktın mı?” diye resmi bir yakınlık gösterdi.
“Hayır. Mektubu gördün mü?”
“Bende.”
“Bir daha okur musun bana?”
“Sonra.”
Âdem mektubu okumak yerine karısının yatağının üzerine bırakıp, çıktı. Zehra’nın, babasından dolayı hiç de yabancı olmadığı bir mekâna, kahveye gidiyordu.
Zehra, hafifleyen karnını yokladı.
Mektuba uzanırken belinin keskin bir ağrı ile sızladığını hissetti.
Solundaki duvarda asılı duran lambanın koluna uzanıp fitilini biraz daha yukarı kaldırdı, oda biraz daha aydınlandı.
“Sevgili ablacığım,
Öncelikle ellerinden öperim. Eniştemin de ellerinden öperim.
Ben Karabük’teyim. Çalışıyorum. Hepsini anlatacağım sana.
Sen gittikten sonra hayatımız çok kötü oldu. Bir gün Hala, annemin sandığını sekiden kaldırıp tandırbaşına koyacağını söyledi. İçine kartol dolduracakmış. Abim ağladı, bir şey demedi. Ben sandığın üstüne oturdum, ‘Bir yere götüremezsin’ dedim. Biz tartışırken babam içeri girdi. Beni boynumdan tutup sekiden yere attı.
Ağlayarak Süleyman Dayılara gittim. Köyden ayrılmak istediğimi söyledim. ‘Oğlum’ dedi, ‘Sen daha ilkokulu yeni bitirdin. Nereye, kime gidersin? Tanıdığın var mı? Ablanın köyünü biliyor musun?’
Hani Zonguldaklı öğretmenim Ruhi Bey beni çok severdi biliyorsun. Hatta eve kadar gelip babama ‘Bu çocuğu okut Akif Dayı’ demişti ya bir akşam. Dedim ‘Ben Zonguldak’a Ruhi Öğretmenin yanına giderim. O bana iş bulur’..." DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.