“Senin kocan adam olmaz kızım!..”“Senin kocan adam olmaz kızım!..”

A -
A +
Bakkala doğru yürürken yüreği heyecanla atıyordu. Bugün de veresiye alabilirse şanslı sayacaktı kendini…
 
 
Hacer başındaki kenarları kırmızı işlemeli beyaz tülbendini bir kez daha düzelttikten sonra eski pardösüsünü giyip kapıdan çıktı.
Bakkala doğru yürürken yüreği heyecanla atıyordu. Bugün de veresiye alabilirse şanslı sayacaktı kendini. Yaklaşık iki aydır bir kuruş para ödememişlerdi bakkala. Artık yüzü tutmuyor, utanıyor, bakkalın karşısında eziliyordu.
Kapıdan içeri girince bir kenara çekildi. Birkaç müşteri vardı tezgâhın önünde. Onların alışverişlerini bitirmelerini beklemeye başladı. Sonunda dükkân boşalınca çekinerek yaklaştı:
- İdris Efendi, üç ekmekle beş yumurta verebilir misin?
Bakkal uzun boylu, kalın bıyıklı, sert bakışlı bir adamdı. Yukarıdan aşağıya süzdü Hacer’i:
- Verelim, verelim de, siz de bir şeyler verseniz!
Yutkundu genç kadın, başını önüne eğdi:
- Yaşar bugün işe gitti İdris Efendi. İnşallah birkaç kuruşla döner, o zaman hemen sana geleceğim inan ki...
İdris gözlerini kıstı:
- Senin kocan adam olmaz kızım, onun eline kaldıysak yandık. Bak, vereceğim istediklerini ama sadece yardım etmek için. İki çocuk aç, biliyorum, onların hatırına... Yoksa senin kocana zırnık vermem biliyorsun.
Hacer sesini çıkartmadı. Ekmekleri ve yumurtaları alıp geldiği gibi sessizce çıktı dükkândan. Ağlamak geliyordu içinden.
Eve geldiği zaman artık menteşelerinden fırlamak üzere olan sokak kapısını güçlükle kapattı.
Hakan odada yan komşunun verdiği eski oyuncakla oynuyordu. Daha beş yaşındaydı. Kızı Nalân ise daha üç aylıktı. Sedirin üzerinde mışıl mışıl uyuyordu. Hemen mutfağa girip iki yumurta kırdı kararmış bir sahanın içine. Sabah karşı komşunun bahçesinden toplayıp verdiği üç domatesten birini kesti. Tepsinin içine koyup odaya getirdi.
- Hakan haydi oğlum, gel mamamızı yiyelim.
Çocuk sabahtan beri doğru dürüst bir şey yemediği için olacak bir daha ikiletmedi annesinin seslenişini. Hemen oturdu yere. İştahlı bir çocuktu. Bir yandan oynuyor bir yandan da yemeğini yiyordu. Yumurtanın sarısı ve beyazını bir tabağın içinde ezen Hacer birkaç lokma da kızına yedirdi...
Tek odalı bir gecekonduydu oturduğu ev. Sokağın başında oturan nalbur Ahmet Efendinin eviydi. Bir yardımım dokunsun diye vermişti bu evden başka her şeye benzeyen dört duvarı. Kira falan vermiyorlardı. Suyu komşunun bahçesindeki çeşmeden kullanıyordu. Tuvaleti dışarıdaydı. Duvarları beyaz kireçle boyanmış evin her tarafı küf kokuyordu. Zaten eşyası yoktu Hacer’in. Eski bir sedir ve bir de fermuarlı dolap vardı. Yataklarını odanın bir köşesine yığardı. Mutfak diye kullandığı karanlık bölüm giriş kapısının yanındaydı.
Üç yıl önce Yaşar’ın aklına uyup köyünden kalkıp buralara geldiği için çok pişmandı Hacer... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.