“Hiçbir insan bu hayatı hak etmez Hacer!..”

A -
A +
“Sosyetik yerlerde eve gelen temizlikçi kadınlara kaç para veriyorlar biliyor musun? İnan ki paraya para demezsin…”
 
 
Hacer yutkunarak baktı pencereden dışarıya. Hava kapamıştı. Sıkıntıyla içini çekti. Yağmur yağdığı zaman ayrı bir kâbustu çünkü. Oturdukları tek odanın en az beş yerinden akıyordu. İçerisi göl gibi oluyor, kısıtlı imkânları akan yerlere kap kacak yetiştiremiyordu. Arkasına yaslanıp gözlerini kapattı...
              ***
Gözlerini açtığı zaman hava kararmıştı. Nalân uyanmış cin gibi gözlerle etrafına bakınıyordu. Hakan da bir köşede uyumuş kalmıştı. Hemen kalkıp gaz lambasını yaktı. Kızının üzerine yine komşunun verdiği bebek battaniyesini örttü. Akşamları soğuyordu hava. Hakan’a baktı sevgiyle, kıvrılmış kalmıştı küçük çocuk. Yutkundu. Beklemeye başladı. Tam bu sırada kapının vurulduğunu duydu. Hemen fırladı yerinden. Usulca seslendi:
- Kim o?
- Aç Hacer, ben, Nezihe...
Yan komşusuydu gelen. Hemen kapıyı açtı. Orta boylu, balık etinde bir kadın duruyordu kapıda. Elinde bir tepsi vardı:
- Al sana bir şeyler getirdim. Nohut ve pilav. Bir de salata koydum azıcık.
- Allah razı olsun Nezihe Abla... Siz de olmasanız... Girmez misin azıcık?
Kadın kafasını uzattı içeriye:
- Kocan yok değil mi?
- Yok abla, daha gelmedi.
- Dur o zaman, azıcık gireyim. Ben de yemek yaptım, sofrayı hazır ettim, bizimkini bekliyorum. Oğlan da gelmedi daha. Az soluklanayım o zaman.
Küf kokan odaya girerken yüzünü ekşitti:
- Ay bu çocuk burada hasta olur! Hay Allah...
Omuzlarını kaldırdı Hacer:
- Neyleyim abla? Sen söyle? Çarem mi var?
Nezihe gözlerini kıstı:
- Şu adamı anlamıyorum... Hâlbuki canavar gibi kızsın, bir izin verse, sen çalışsan... Burayı geç bir kalem. Sosyetik yerlerde eve gelen temizlikçi kadınlara kaç para veriyorlar biliyor musun? İnan ki paraya para demezsin.
Hacer omuzlarını kaldırdı:
- İzin vermez Yaşar. Burada bile birkaç eve gittim diye ne huysuzluklar yaptı. Hem abla ben para kazansam ne olacak, alıyor elimden.
- Bırak şu adamı sen de o zaman. Kalsın bir başına.
Hacer kaşlarını kaldırdı:
- Tövbe de abla, nasıl bırakırım, nereye giderim, bebelerim ne olur? Kim alır beni iki çocukla... Hem ben artık onun namusuyum, olur mu öyle şey!
Nezihe kaşlarını çattı:
- Böyle olur mu? Sen onun namususun madem bak sana yaptıklarına, bak yaşadığın hayata. Hiçbir insan bu hayatı hak etmez Hacer. Yazık sana ne diyeyim!..
        ***
Nezihe gittikten sonra düşünceli bir şekilde gelip yerine oturdu Hacer. Hakan’ın uyanmasını bekliyordu. O zaman komşusunun getirdiği yemeklerden yedirecekti oğluna. Belki bir iki lokma da kendi yerdi. Nezihe’nin söylediklerini düşündü. Yeniden salladı kafasını iki yana:
“Tövbe, tövbe, olacak şey mi, kadının dediğine bak!” DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.