Sadece günü kurtarmak için çabalıyordu...

A -
A +
Yarın akşam yine çocuklarını neyle doyuracağının endişesine düşecek, belki de aç yatacaklardı.
 
Bakkal İdris başını yana eğdi:
- Tövbe ya Rabbim, adamı akşam vakti günaha sokacak bu herif. Al bakalım, zıkkım yesin pis sarhoş. Bu son ama, söyle ona, ben de evime ekmek götürüyorum. Bu kadar olmaz.
Hacer çorbayı alıp koşar adımlarla eve döndü. Küçük tüpün üzerine bir tencere koydu. Bir bardak su boşalttı içine. Ardından paketi boşaltıp karıştırmaya başladı. Yaşar sedirin üzerine uzanmış horluyordu. Az sonra çorba kaynamaya başlayınca hemen tepsiyi aldı ve bir sahanın içine koydu bir miktar. Öğleden kalan bir parça ekmeği de koydu yanına. Çekinerek yaklaştı:
- Haydi buyur, çorba hazır.
Adam homurdanarak açtı gözünü. Ters bir şekilde baktı karısına ve elindeki tepsiye. Omuzlarını silkti:
- İstemem, açlığım geçti. Uyuyacağım ben. Gürültü etmeyin.
Arkasını dönüp yeniden horlamaya başladı. Hacer kalakalmıştı olduğu yerde. Onurunu ayaklar altına alıp yalvarmıştı İdris’e. Sırf dayak yememek için, sırf Yaşar istedi diye. İçinden tepsiyi olduğu gibi adamın üzerine boşaltmak geçti. Tuttu kendini. Gidip tencereye geri boşalttı sahandakini. Kapının arkasındaki yatak yığınından bir şilte aldı. Yere uzattı. Eski bir battaniyeyi kocasının üzerine örttü. Şilteye de kendi uzandı. Hakan’ı ve Nalân’ı koynuna alıp gaz lambasını söndürdü. Gözlerinden yanaklarına ince bir ip gibi süzülen yaşları elinin tersiyle silip gözlerini sımsıkı kapattı. Sanki yaşadıklarını görmekten korkarmışçasına sıktı gözlerini. Midesi bulanıyordu. Beyninin içinden birbiriyle ilgisiz düşünceler geçiyordu. Yine sabah olacak ve bugün yaşananlar pek de farklı olmayacak bir biçimde yeniden yaşanacaktı. Yarın akşam yine çocuklarını neyle doyuracağının endişesine düşecek, belki de aç yatacaklardı. Umutsuzluk artık iliklerine kadar işlemiş, hayattan hiçbir beklentisi kalmamıştı...
               ***
Sabah erkenden uyandı Hacer. Geceyi kötü geçirmişti. Dün akşamdan kalan çorba sabah kahvaltısını geçiştirmelerine yetecekti. Yaşar hâlâ uyuyordu. Hacer önce bebeğinin karnını doyurdu. Ardından oğlu Hakan’ı yedirdi. Bu sırada Yaşar’ın homurtuları yükselmeye başlamıştı. Adam suratını buruşturmuş bir şekilde gözlerini açtı. Uyku sersemliği ile etrafına bakındı. Sonra bir iki kez öksürdü:
- Bana sıcak bir çay yap.
Hacer yutkundu:
- Yaşar, evde hiçbir şey yok. Dün akşam yaptırdığın çorba var. Ondan koyayım.
Adam kaşlarını çattı. Anlaşılmaz bir şeyler mırıldanarak kalktı sedirden. Hiçbir şey söylemeden kapıyı vurup çıktı. Hacer derin bir nefes aldı. Bu sabahı da şiddet görmeden atlatmıştı. Bir tabak çorba da kendisi içti. Bu hayatın nereye kadar gideceği konusunda hiçbir fikri yoktu. Sadece günü kurtarmak için çabalıyordu. Mide bulantısı fazlalaşmıştı yeniden. Bir haftadır şikâyetçiydi bundan. Yine akşama kadar tedirginlikler içinde, sonu gelmeyecek sıkıntılar içinde geçecek bir gün başlamıştı. Hakan karnını doyurduktan sonra oyuncaklarıyla oynamaya başlamıştı. Beş yaşındaki bu çocuğun sessizliği dikkatini çekiyordu Hacer’in. Ama sebebi her ne olursa olsun yapabilecek hiçbir şeyi yoktu... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.